wet

  1. Adjective yaş, ıslak, nemli, rutubetli.
    wet hands. a wet sponge.
    to get wet: ıslanmak, nemlenmek.

    There was a wet breeze from the west: Batıdan rutubetli bir rüzgâr esiyordu.
    To be wet through= wet to the skin = dripping wet: sırsıklam olmak, iliklerine kadar ıslanmak.
    wringling wet = soaking wet = sopping wet: sırsıklam.
  2. Adjective sıvı, kurumamış, yaş.
    Don't touch wet paint.
  3. Adjective su/sıvı ile yapılan.
  4. Adjective yağmurlu, sisli, rutubetli.
    A wet climate. wet weather. A wet day.
  5. Adjective içki yasağı olmayan.
    A wet town.
  6. Adjective alkol, şurup vb. gibi sıvı içinde muhafaza edilen.
  7. Adjective (bir iş yapmaya) isteksiz, çekingen, korkak.
    Don't be so wet! Of course you can do it!
  8. Noun nem, rutubet, yaşlık, ıslaklık.
  9. Noun yağmur, yağmurlu/ıslak/nemli hava.
    Stay out of the wet as much as possible.
  10. Noun alkollü içki imal ve satışının serbest bırakılması taraftarı.
  11. Noun içki.
    to have a wet: içki içmek.
  12. Verb ıslatmak, nemlendirmek.
    wet your hands before soaping them.
  13. Verb ıslanmak, nemlenmek, rutubetlenmek.
    My jacket has wet through: Ceketim (sırsıklam) ıslandı.
  14. Verb (çocuk, hayvan) işemek, çiş yapmak, altını ıslatmak.
    The dog had wet the carpet. wet the bed: yatağına çiş yapmak.
iştahıni açmak Verb
altıni ıslatmak Verb
içki içmek.
içki içmek, kafayı çekmek, boğazını ıslatmak.
bir içki
tamamile yanlış/hatalı/saçma.
ıslatılmak Verb
rutubet yüzünden bir binadaki zarar
sırsıklam, suları sızan.
ıslanmak.
sırılsıklam
sırsıklam
yağmur
bir olayı ıslatmak Verb
cevherlerde
metalik artıklarda ve alaşımlarda verilen bileşenin tayini için çözelti ya da flotasyon işlemlerinin kullanılması
lavabolu bar.
içki masasında yapılan pazarlık ve anlaşma.
saf, tecrübesiz, ağzı süt kokan.
toy, tecrübesiz, saf, olgunlaşmamış.
oyunbozan, neşeyi kaçıran, şevki/hevesi kıran (kimse/şey).
ıslak kedi maması Noun, Home
l: sulu pil.
sıcak nemli güneybatı rüzgârı. Noun
Chinook ile ayni anlama gelir. sıcak ve nemli güneybetı rüzgârı.
balçık
yağmurlu gün
kabarma alçalmadan yararlanılan havuz
yüzer havuz.
ıslak köpek maması Noun, Home
düş azması, ihtilâm, rüyada şeytan atlatması.
suya daldırılan sun'î olta yemi. Noun
ıslak sis
ıslak mama Noun, Home
doğalgaz
sıvı maddeler,
k.d. alkollü içki.
kaçıklık
çılgınlık
bir uçağın tüm mürettebat
bir uçağın tüm hizmetleriyle birlikte kiralanması
su kesimi
(giysiler ile ilgili olarak) ıslak izlenimi veren
sütnine.
süt anne, süt annesi Noun, Child Care
hastanın ıslak çarşaflara sarılması
ıslak boya
dikkat boya
dikkat ıslak boya
dikkat boyalıdır
denizle ilişkili nakliyat dışı rizikolara ait bir Lloyd's terimi
nemlenip çürüme.
ıslak kumlama
yağmurlu mevsim
ıslak imza Noun, Law
can sıkıcı kimse
kâğıdın ıslak iken mukavemeti.
dalgıç elbisesi.
bir doğumu kutlamak Verb
kötü hava
ıslak mendil Noun
sırsıklam, iliklerine kadar ıslanmış.
ıslak (yıkanmış fakat kurutulmamış) çamaşır.
yağışlı hava Noun
soğuk duş almış gibi olmak Verb
çok yorulmak, hurdası çıkmak.
iliğine kadar ıslanmak Verb
çok öfkeli.
Mrs. B. was mad as a wet hen when the rabbits ate her tulips.
birinin heyecanını azaltmak Verb
kolaylıkla
ıslak giysilerinden kurtulmak Verb