doğum oranındaki hızlı düşüş
göğüs ölçüsü, göğsün çevresi.
İsim
(çok gayret sarfettikten sonra) birdenbire çökmek/yıkılmak.
(orduda) rütbesini/kıdemini indirmek, rütbe/kıdem tenzili cezası vermek.
He was busted from sergeant to private.
ehlileştirmek, evcilleştirmek, yola getirmek, zaptu rapt altına almak.
to bust a bronco.
tutuklamak, tevkif etmek, enselemek.
He was busted on a narcotic charge/for having unlawful drugs.
kırmak.
He busted my toy!
(polis) basmak, baskın yapmak.
His house was busted this morning and some drugs were taken away.
başarısızlık, fiyasko.
His new play was a complete bust.
yumruk, darbe.
He got a bust in the nose before he could put up his hand.
ekonomik bunalım, kriz, buhran, depresyon: borsada tahvilât fiyatlarının hızla düşmesi, işsizlik, pahalılık,
üretim azlığı, para değerinin düşmesi vb..
(polis) baskın.
The bust was made 3 o'clock this morning.
müflis, iflâs etmiş.
to go bust: iflâs etmek.
kırık, bozuk.
My watch is bust, I must take it to the repairer's.
birdenbire yaprak ve çiçek açmak.
June is busting out all over.
Fiil
kaçmak, firar etmek.
He busted out of prison.
Fiil
birdenbire başlamak, koparmak.
They bust out out laughing: Kahkahayı kopardılar.
Fiil
büst resmi (bir kişinin göğüsten yukarı fotoğrafı
kavga etmek, dövüşmek.
Fiil
bozmak, kırma, mahvetmek, akamete uğratmak.
The travel company's failure bust up our holiday.
Fiil