1. iz, ipucu, emare, anahtar
    to have a clue: bir ipucu elde etmek/yakalamak.
    to get/find the clue
    to something: bir çözüm yolu bulmak.
    to give someone a clue: birine ipucu vermek.
    not have a clue
    : k.d. anlayamamak, hiçbir şey bilmemek, hiç haberi olmamak.
    I haven't a clue: Hiç haberim yok!
    the clues of a cross-word puzzle: bilmecenin anahtarı.
  2. (bkz: clew ) (1, 3, 4).
  3. ipucu vermek, çözüm yolunu göstermek, bilgi/haber vermek, aydınlatmak.
  4. (bkz: clew ) (5,7).
bir iz bulmak Fiil
bir ipucunu izlemek Fiil
izi olmamak Fiil
(bir kimsenin) anlamasına/cevabını bulmasına/çözmesine yardım etmek, ipucu göstermek.
I can't imagine
where you've hidden it; please clue me in.
herşeyi bilen, herşeyden haberdar, gözü açık, kulağı delik. Fiil
açıklama için bir anahtar teklif etmek Fiil