1. meydan okuma, alay etme, kışkırtma.
  2. cesaret/cür'et etmek.
    He dare not (or daren't) climb that tree. dare you do it? Bunu yapmaya cesaretin
    var mı?
    How dare you! Bu ne cür'et/küstahlık!
    How dare you say such things?
    Don't dare say that: Sakın onu söyleme!
    I wonder how he dared (to) say that: Bunu ne cesaretle söyledi (anlamıyorum)!
  3. meydan okumak.
    Don't (you) dare (to) touch her! (Sakın) ona dokunayım deme!
    dare someone to
    do something: birine bir şeyi yapamazsın diye meydan okumak,
    k.d. alnını karışlamak.
    I dare you! Yap da göreyim! Haddin ise yap bakalım!
    I dare you to jump! Atlarsan alnını karışlarım.
    I double dare: Yap da görelim! Sen yap, ben de yaparım!
    take a dare: birinin meydan okumasına karşı koymak, yılmamak, gürültüye pabuç bırakmamak.
  4. yıl(dır)mak, kork(ut)mak.
  5. (gözünü) kamaştırmak.
net dara
meydan okuyana aldırış etmemek, gürültüye pabuç bırakmamak.
bir şeyin tehlikelerini göze almak Fiil
belki, diyebilirim ki.
Sanırım,
Zannedersem,
Hodri meydan!