1. fiske, (parmakla, kamçı vb. ile) hafif vuruş/darbe.
    By a flick of his whip, he drow the fly from the horse's head.
  2. şıkırtı, şakırtı, fiske/hafif vuruş sesi.
  3. ânî/hafif hareket.
    The fisherman made a short cast with a flick of his wrist.
  4. sıçrayan şey, parça, damla, benek, leke.
    a flick of mud. a flick of moisture.
  5. sinema.
  6. fiske vurmak, hafifçe vurmak.
    She flicked him a blow on the face.
  7. fiske ile/hafifçe vurarak kovmak/uzaklaştırmak/atmak/defetmek, atıvermek, silkelemek, silkip atmak.
    to
    flick dust from one's coat. The cow flicked the flies away with its tail.
  8. (hızla/ânî olarak) hareket ettirmek/gezdirivermek.
    I'll just flick a duster round the sitting room.
  9. atılmak, hızla/ânide harekete geçmek.
  10. (kanat) çırpmak, titre(t)mek, salla(n)mak, çırpınmak.
açık saçık/müstehcen film.
fiske vurarak toz vb.'yi silkmek.
sayfaları hızla çevirmek.
sustalı bıçak
birinin yarasına basmak Fiil
sayfalara hızlı bir göz atmak, şöyle bir göz gezdirmek.