1. pus, hafif sis, ince duman.
    a thin haze veiled the hills. a haze of cigarette smoke.
  2. (zihinde/duygularda) belirsizlik, müphemlik, çapraşıklık, vuzuhsuzluk, zihin bulanıklığı.
    to be in
    a haze: zihni bulanmak, her şeyi sis içinde gibi/belirsiz görmek.
    After he was hit on the head, everything was in haze for him. I felt a haze of tiredness come over my mind.
  3. sise bürün(dür)mek, bulutlan(dır)mak, sis/duman/pus kaplamak, sislen(dir)mek.
  4. müphemleş(tir)mek, belirsizleş(tir)mek.
  5. Denizcilik fazla/çetin/lüzumsuz işle yormak/üzmek/bizar etmek, angarya yükleyerek yıldırmak.
  6. (özellikle üniversiteye yeni girenleri) taciz etmek, rahat vermemek, fena şakalarla üzmek.
    The freshmen
    resented being hazed by the older students.
  7. (Batı Kanada ve ABD'de) at üstünden (at ve sığırları) gütmek/sürmek.