1. sars(ıl)mak.
    to jolt to a stop/halt: sarsılarak durmak.
    The car jolted to a halt. The bumpy
    road caused the old car to jolt and rattle.
  2. sarsılarak ilerlemek.
    The car jolted across the rough ground.
  3. (boks) vurarak sersemletmek.
  4. (a) ruhî buhran/sarsıntı geçirmek, (b) maneviyatını sarsmak, ruhî sarsıntıya uğratmak, üzmek, kederlendirmek.

    The news of his illness jolted me.
  5. (bir inancı/fikri vb.) söküp atmak, birdenbire belirli bir ruhî duruma getirmek.
    Her angry words jolted
    him out of belief that she loved him: Kadının öfkeli sözlerinden kendisini asla sevmediğini kesinlikle anladı.
  6. kabaca müdahale etmek, sözünü kesmek, ânî inkıtaa uğratmak.
  7. (ânî) sarsıntı.
    The train started with a series of jolts.
  8. sarsılma.
  9. (ruhî) darbe, sarsıntı, şok.
    The news gave me quite a jolt. His defeat was quite a jolt to him.
  10. sarsan şey.
  11. beklenmedik yenilgi/başarısızlık/bozgun.
  12. bir içimlik katışıksız/sulandırılmamış içki.
    a jolt of whiskey.
zınk diye durmak Fiil
zınk diye durmak Fiil
birisini (dürterek) harekete geçirmek.