1. She gave the children plenty to eat: Çocuklara pek çok yiyecek verdi. The house is plenty large: Bu ev pek büyüktür.
  2. tamamıyla, bol bol, fazlasıyla, aşırı derecede.
    The house is plenty big enough: Ev fazlasıyla büyük.
  3. çokluk, bolluk, mebzuliyet.
    plenty of: pek çok, pek bol.
    We have plenty of money. There is plenty of time.
  4. bereket(lilik).
    Resources in plenty.
  5. bolluk, refah, servet, bolluk/refah çağı.
    in years of plenty: bolluk yıllarında.
cornucopia ile ayni anlama gelir. bolluk boynuzu: Mitolojiye göre içinden bol yiyecek ve içecek akan keçi boynuzu.
cornucopia İsim
bolluk ülkesi
aylak ve lüks hayat yaşamak Fiil
bolluk içinde yaşamak Fiil
bol para
barış ve refah içinde yaşamak.
bol para
bol zaman
kaç kez
defalarca
tam zamanında gelmek Fiil
birini hareketlerinde serbest bırakmak Fiil
kendinden son derece emin olmak Fiil
bol parası olmak Fiil
çok cesareti olmak Fiil
daha savaşacak gücü kalmış olmak Fiil
çok cesur olmak Fiil
bir şeyden bol olmak Fiil
bol bol geçindirecek serveti olmak Fiil
(birine) aşırı imkân tanımak, sonu felaket olabilen serbest davranışlarına göz yummak, serbest/başıboş
bırakmak, kendi haline terketmek.