1. kalın.
  2. kalınlığında(ki).
    a board one inch thick .
  3. sık, kesif, ağır.
    a thick forest. a thick fog.
  4. koyu, yoğun.
    a thick soup.
  5. derin, kesif.
    thick darkness.
  6. bariz, belirgin, göze çarpan.
    a thick German accent: bariz bir Alman şivesi.
  7. anlaşılmaz, tutarsız, insicamsız.
    thick speech.
  8. çok, dolu, bol.
    a room thick with guests: misafirlerle dolu bir oda.
    a table thick with dust: çok tozlu bir masa.
  9. sıkı, sıkıfıkı, senli benli, samimî, su sızmaz.
    be very thick with someone: birisiyle senli benli
    olmak.
    thick as thieves: aralarından su sızmaz, çok sıkıfıkı.
  10. kalın kafalı, ahmak, budala.
    as thick as two short planks: mankafa, kafası saman dolu, aptal mı aptal.
  11. aşırı, abartmalı, mübalâğalı.
    That's a bit thick
    argo Bu kadarı da fazla!
    They thought
    it a bit thick when he called himself genius.
    He felt it was a bit thick to be fired: Haksız yere kovulduğunu düşündü.
  12. (ses) boğuk, kısık.
  13. kalınca.
    Slice the cheese thick.
  14. sık bir halde, sık sık.
    thick and fast: birbiri ardınca, durmadan, fasılasız, ara vermeden.
    More
    discoveries followed thick and fast: Birbiri ardınca yeni keşifler yapıldı.
  15. kalınlık, koyuluk, yoğunluk, bir şeyin en yoğun olduğu yer/zaman.
    in the thick of the fight: kavganın
    en şiddetli/ kızgın anında.
gürleşmek Fiil
kalın kafalı
aptal
geri zekâlı
akla yakın değil
biraz fazla abartılmış
kalınlaşmak Fiil
kalınlaşma
abartarak övmek/methetmek, ballandırmak, göklere çıkarmak, dalkavukluk yapmak, yaltaklanmak, bin dereden
su getirmek.
Bob wanted to go to the movies. He layed it on thick to his mother: Bob sinemaya gitmek için annesine yaltaklandı.
aşırı övmek/methetmek, pöhpöhlemek, dalkavukluk etmek, abartmak.
kalınlaştırmak Fiil
abartarak övmek/methetmek, ballandırmak, göklere çıkarmak, dalkavukluk yapmak, yaltaklanmak, bin dereden
su getirmek.
Bob wanted to go to the movies. He layed it on thick to his mother: Bob sinemaya gitmek için annesine yaltaklandı.
büyütmek Fiil
abartmak Fiil
bakkal kâğıdı
güvenilir
sağlam
sadık taraftar
anca beraber kanca beraber
adil değil
aralarından su sızmaz
hoş değil
kesif sis
kalın kafalı
palabıyık
sıkı kalabalık
duygusuz
pişkin
vurdumduymaz
denizdeki kum gibi
sıkı fıkı dost olmak Fiil
(tenkitlere, azarlanmaya vb.) aldırmamak, aldırış etmemek, vurdum duymaz olmak, kös dinlemek.
kavganın en kızışmış anında
mücadelenin en şiddetli yerinde
kalın bir boya tabakası sürmek Fiil
iyi günde kötü günde birinin yanında olmak Fiil
iyi günde kötü günde birine destek olmak Fiil
azimle, metanetle, sebatla, yılmadan, her güçlüğe göğüs gererek.
stick to someone through thick and
thin: birisine her zaman (hem iyi hem kötü günlerinde) sadık kalmak.