tahakkuk etmekte olan faiz
yıllık faiz
İsim, Bankacılık
faizi hesaplayıp bulmak
Fiil
mülkiyeti başkasına ait eşya üzerinde akitten doğan yararlanma hakkı
faizi sermayeleştirmek
Fiil
faiz tutarını hesaplamak
Fiil
masrafları karşılayan faiz
yakında doğması olası hak
memlekette adet olan faiz
mülkiyetten başka bir hak
üç yüz altmış gün üzerinden hesaplanan faiz
(US) 360 gün üzerinden hesaplanan faiz
365 gün üzerinden hesaplanan faiz
gelecekteki beklenen çıkarlar
farz edilen faiz (sermaye için ödenmediği halde üretim masrafı olarak telakki edilen faiz miktarı
ilgi, alâka, merak.
I have no interest in politics. He's showing some interest in music. feel/take an interest in someone/something: bir kimseye/şeye karşı ilgi duymak/göstermek.
feel/take no (further) interest in someone/something: bir kimseye/şeye karşı (artık) ilgi göstermemek.
Events that arouse great interest: Büyük ilgi uyandıran olaylar.
ilginç şey, ilgi/merak/alâka uyandıran nesne, ilgilenilen kimse/şey/konu.
She is his current interest. His only interest is chess. Eating seems to be his only interest in life. 3, ilginçlik, ilgi çekme/merak uyandırma/zevk verme niteliği.
questions of great interest: çok ilginç sorunlar.
Suspense adds interest to a story.
pay, hisse.
He has sold his interest in the company.
have an interest in an estate: bir mülkte hissesi olmak.
(bir kimsenin hisse sahibi olduğu) mal, ticaret, (ticarî) girişim vb..
interests: ekonomik hayata hâkim grup.
the business interests: büyük ticarî kurumlar.
the landed interests: arazi/mülk sahipleri. the brewing interest: bira fabrikatörleri.
çıkar, yarar, menfaat.
American interests in the Middle East: Orta Doğuda Amerikan menfaatleri.
look after one's own interest: kendi öz çıkarlarını kollamak.
It is to your interest to do it: Onu yapmak senin yararınadır.
kâr, menfaat, şahsî çıkar, fayda.
to be guided by interest alone: sırf menfaat peşinde koşmak.
(a) faiz, ürem, (b)
interest rate ile ayni anlama gelir. faiz oranı/yüzdesi.
simple/compoud interest: basit/mürekkep faiz.
Pay 9% interest to a loan.
Maliye
ilgilendirmek, alâkadar etmek, ilgisini/alâkasını/dikkatini çekmek/celbetmek, merak uyandırmak.
Mystery stories interest him greatly.
… için önemli olmak, önemle ilgilenmek/karışmak.
faiz arbitrajı (faiz oranları arasındaki farktan kâr etmek amacıyla yapılan arbitraj
faiz tahvili (öteki tahvillerin faizini ödemek için çıkarılan tahvil
borçlunun faizi nakden ödemediği zaman faiz yerine verdiği tahvil
faiz tavanları (ödenecek faiz oranına koyulan en yüksek sınır
faiz kuponu (faiz alabilmek için yırtılıp faizi ödeyecek olan kuruluşa ibraz edilen kupon
faiz farklılığı (aynı vadeli yatırımlar için iki ayrı ülkece uygulanan faiz nispetleri arasındaki fark
tahsil edilecek ve ödenecek faizler ile kredilerden alınacak faizler arasındaki fark
bankaların aldıkları faizlerle verdikleri faizler arasındaki farkın alınan faizlere oranı
faiz gelirine faiz yürütülmesi
(vesayet mahkemesi) bir tereke ile ilgili bulunan şahıslar arasında o terekeyi idare hakkına ait dava
hazine bonosu veya adi hisse senedi veya benzeri senetlere ait faiz ödemesini yapması için bir bankaya verilen yetki belgesi
hayat boyu yararlanılan menfaat
mevduata faiz ödeme yerine mevduat sahibinden faiz alınması
negatif faiz (enflasyon oranından düşük faiz
itibari faiz (bir menkul değerin itibari değeri üzerinden ödenen faiz
açık pozisyon sayısı
İsim, Bankacılık
kendi dalının dışındaki konularla ilgilenme
hesaptaki mevcut paradan fazla çekilen miktar üzerinden alınan faiz
gecikme faizi
İsim, Sözleşme Hukuku
temerrüt faizi
İsim, Hukuk
hali hazırda ilgi konusu olmak
Fiil
sigorta edilemeyecek menfaat
üç aylık faiz
İsim, Bankacılık
(deniz sigortası) aşırı sigorta
tahakkuk etmiş ödenmemiş faiz
hayati önemi haiz menfaatler