elle öpücük göndermek
Verb
birine öpücük göndermek
Verb
birine eliyle öpücük göndermek
Verb
içten öpüş, dilleri birbirine sürterek öpme
Noun
Fransız öpüşü: ağız açık ve diller birbirine sürtünerek öpüşme.
dilleri birbirine sürterek/emerek öpüşme.
birine öpücük vermek
Verb
öpmek.
He took her in his arms and kissed her (on the lips)/kissed her lips. kiss the children goodnight/goodbye: yatarken/ayrılırken çocukları öpmek.
He kissed her (on the) cheek: Yanağından öptü.
She kissed away the child's tears: Çocuğun gözyaşlarını öperek sildi.
(bilardo) (top topa) tokuşma(k), hafifçe dokunma(k).
The 2 balls kissed.
öpüşmek.
They kissed when they met.
They kissed goodbye when they went away: Öpüşerek veda ettiler.
öpüş, öpücük, öpme, öpüşme, buse.
hafifçe sürünmek/dokunmak/okşamak.
The wind kissed her hair. A soft wind kissed the treetops.
beze: yumurta akı ve şekerle yapılmış hafif bisküvit.
çikolatalı sucuk: çikolata, ceviz, Hindistan cevizi vb. ile yapılmış şekerleme.
ağrıyı öpücükle geçirmek.
(hükümette büyük bir mevkie atanınca) kralın/kraliçenin elini öpmek.
tehlikeli ilişki/söz/eylem, facia, bir kimsenin mahvına sebep olan şey.
It's the kiss of death whenever he tries to repair the engine: Ne zaman motoru tamire kalkışsa büsbütün mahveder.
Noun
ağızdan sun'î teneffüs: boğulmakta olan bir kimseyi kurtarmak için ağzından üfleyerek ciğerlerine hava göndermek.
Noun
can kurtarma, canlandırma, canlılık, hayatiyet, canlandıran/hayatiyet veren nesne.
Government investment would be the kiss of life to the coal industry.
Noun
barış öpücüğü: kilise âyinlerinde Hristiyanlık sevgisi ile birliğini temsilen öpüşme.
Noun
ya da kârdan payını almamak
Verb
bir şeyi fırlatıp atmak
Verb
bir şeye güle güle demek
Verb
kitaba el basmak, kutsal kitabı öperek yemin etmek.
(a) kayıtsız şartsız teslim olmak, (b) ölmek.
dilleri birbirine sürterek/emerek öpüşme.