seyrüsefer kanunları
Noun
hava trafik kanunları
Noun
kartelciliği yasaklayan kanun
antitröst yasası
Noun, Law
uygulanacak hukuk
Noun, Law
bankacılık kanunu
Noun, Law
icra hukuku
Noun, Bankruptcy Law
ticaret hukuku
Noun, Commercial Law
Topluluk Hukuku
Noun, European Union
şirketler hukuku
Noun, Law
şirketler yasası
Noun, Law
karşılaştırmalı hukuk
Noun, Law
şirketler hukuku
Noun, Law
(US) anonim şirketler kanunu
örf ve âdet hukuku
Noun, Law
tazminat hukuku
Noun, Law
geçerliğini yitirmiş kanun
kartelleri kaldırma kanunu
kanun kuvvetinde kararname
uygulamadan kalkmış kanun
uygulanamaz duruma gelmiş kanun
icra hukuku
Noun, Bankruptcy Law
nasafet hukuku (doğal akıl ve mantığa dayanan yazılı hukuk kurallarına tabi olmayan hak ve adalet
geçerli (yürürlükteki) kanun
icra hukuku
Noun, Bankruptcy Law
genelde yürürlükte olan kanun
herkes için geçerli kanun
alelacele çıkarılan kanun
iş hukuku
Noun, Labor Law
yasa, kanun.
at law: yasal/kanunî olarak, yasa/kanun gereğince, yasaya/kanuna uygun olarak.
enforceable at law: yasal olarak yürütülebilir/infaz edilebilir.
by law: yasa gereğince, kanuna göre.
by/under Turkish law: Türkiye yasaları gereğince.
Civil law: medenî kanun.
commercial law: ticaret hukuku.
Criminal law: Ceza kanunu.
Is there a law against it? (Yasaya göre) yasak mı?
It's the law: Yasa budur/böyledir/bunu gerektirir/bunu emreder.
Martial law: Sıkıyönetim, örfî idare.
Ther's no law against it: (Yasaya göre) yasak değil/bunu yasaklayan yasa yoktur.
Noun
kural, düstur, kaide.
moral law: ahlâk kuralı.
a law of grammar: dilbilgisi kuralı.
Noun
düzen, nizam, yasaların uygulanmasiyle toplumun ulaştığı kararlı ve güvenli durum.
maintaining law and order: düzen/nizam ve asayişin korunması, güvenliğin sağlanması.
the forces of law and order: güvenlik/zabıta kuvvetleri.
Noun
tüze, hukuk.
law of nations: devletler hukuku.
administrative law: idare hukuku.
common law: örf ve âdet hukuku.
constitutional law: anayasa hukuku.
international law: milletlerarası hukuk, devletler hukuku.
Noun
hukuk ilmi/mesleği.
to study law: hukuk tahsili yapmak.
law school: hukuk fakültesi.
enter the law: hukukçu olmak.
law term: (a) hukuk dili/deyimi, (b) mahkemelerin çalışma dönemi.
Noun
düstur, yasaları içine alan kitap, belirli bir konudaki yasaların tümü.
Noun
yasal işlem/kovuşturma.
to go to law: yasal işleme başvurmak, yasal kovuşturma açmak, mahkemeye başvurmak.
Noun
polis, yasaları uygulamakla görevli şahıs/kurum.
The long arm of the law: (mizah) polis, zabıta.
Here's the law arriving: Polis geliyor.
The law arrived at the scene immediately after the alarm went off: Alarm çalar çalmaz polis olay yerine yetişti.
Noun
töre, örf, âdet, usul.
Having a good breakfast was an absolute law in the household.
Noun
türe, adalet.
law court = court of law: mahkeme.
take the case to law: işi mahkemeye götürmek.
to take someone to law = to have the law on someone: bir kimseyi adalete(adaletin pençesine) teslim etmek.
I'll have the law on you! Seni mahkemeye veririm.
Noun
(doğal) yasa/kanun.
the law of gravitation: yerçekimi kanunu.
Newton's/Ohm's laws: Newton/Ohm kanunları.
Noun
İncildeki, özellikle Ahdi Ceditteki dinî emirler.
the law of Christ.
Noun
(senet , ipotek) vade tarihi
kanunun yürürlüğe konması
hukuk fakültesi
Noun, Education-Training
(Br) Ingiltere ve Galler'de çalışan tüm avukatları denetleyen meslek kuruluşu
ulvi ahlak kurallarından doğan hukuk
deniz ticaretini geliştirmek ya da sınırlandırmak için çıkarılan yasalar
makabline şamil olmayan kanun
yürürlükten kaldırılmış kanun
geçerli yürürlükteki kanun
ceza hukuku
Noun, Criminal Law
kamu hukuku (vatandaşlarla devlet arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk dalı
(US) gelir vergisi kanunu
herkesçe kabul edilen kanun
kanunu çarpıtarak yorumlamak
Verb
örf ve âdetlerden doğan hukuk
halkın ortak rızalarından doğan hukuk
anayasaya aykırı kanun
Noun, Law
bütün memlekete veya aynı statüde bulunan kimselere şamil hukuk