özgür, hür, serbest, bağımsız, âzâde, özerk.
A land of free men. Wild animals in their natural state are free. The prisoner wished to be free again.
to get free: serbest kalmak, kurtulmak.
to set free: serbest bırakmak, kurtarmak.
He pitied the trapped bird and set it free.
the free world: hür dünya.
Adjective
bağımsız/hür kimselere özgü/mahsus.
They were thankful to be living on free soil.
Adjective
bağımsız, müstakil, siyasî bakımdan hür/özgür.
Turkey is a free country.
Adjective
gümrüksüz, vergi ve resimden muaf.
free of duty: bağışık, muaf, gümrüksüz.
Adjective
(tercüme, şiir) kurallara bağlı olmayan, serbest.
free verse. a free translation.
Adjective
açık, engelsiz (yol vb.).
The road is now free.
Adjective
işgal edilmemiş, kullanılmayan, boş.
There are 2 free rooms: Boş 2 oda var.
I have little free time, I have a great deal to do.
Adjective
serbest, bileşime girmemiş.
free oxygen/hydrogen.
Adjective, Chemistry
(herkese) açık, herkesin yararlanabileceği.
free market: açık/serbest pazar.
a free port.
Adjective
genel, herkesin katıldığı.
a free fight.
Adjective
engelsiz, engellenmemiş, mecburî/zorunlu olmayan.
free motion.
Adjective
bağsız, bağlanmamış, çözük.
free end of a rope. The free end of the flag has been torn by the wind.
Adjective
ihtiyarî, isteğe bağlı.
Adjective
teklifsiz, lâübali, samimî.
make free with: (a) lâübali/yüzgöz olmak.
He makes too free with the girls in the office. (b) teklifsizce kullanmak.
She's made free with my cigarettes during my absence.
Adjective
arsız, şımarık.
The boy's manner is rather free in the presence of his teachers.
Adjective
cömert, eliaçık.
free with his money.
Adjective
kayıtsız, şartsız, hudutsuz.
to be free with one's money: hesapsız (bol bol, su gibi) para harcamak.
Adjective
bedava, ücretsiz, parasız, meccani.
free school. free ticket. free gift: karşılıksız hediye.
free of charge: bedava, ücretsiz, parasız.
for free
k.d. bedava, beleş, parasız.
I got this book for free.
Adjective
kolay işlenir (arazi, mücevher, maden vb.).
Adjective
elverişli, müsait (rüzgâr).
Adjective, Maritime Traffic
engelsiz.
free vowel: engelsiz ünlü/sesli harf.
Adjective, Phonetics
bağımsız.
free form: bağımsız biçim.
Adjective, Grammar
(a) serbest, dış kuvvetlerin etkilemediği.
free flight. a free particle. (b) erkin: hiçbir biçimde
herhangi bir koşula bağlı olmayan.
free charge: erkin yük.
free electron: erkin eksicik.
free energy: erkin erke.
free fall: erkin düşüş.
free oscillation: erkin salınım.
free radical: erkin kökçe.
free vibration: erkin titreşim.
Adjective, Physics
dürüst, açık sözlü, samimî, dobra dobra.
He is very free in telling his faults. His speech is too free.
Adjective
uzak, âzâde.
They like living in a village, free of crowds and noise.
Adjective
serbestçe, hür/özgür bir şekilde, başıboş.
Don't let the dog run free on the main road.
Adverb
bedava, parasız/ücretsiz olarak, meccanen.
Babies are allowed to travel free on buses.
Adverb
müsait rüzgârla.
a yacht sailing free.
Adverb, Maritime Traffic
serbest bırakmak, azat etmek, salıvermek, hapisten kurtarmak/tahliye etmek.
She freed the birds from the cage. When will the prisoners be freed?
Transitive Verb
bir yapının ya da alanın bedensel özürlülere ayrılan bölümü
özgürlüğüne kavuşmak
Verb
elde mevcut varlıklar
Noun
çek hesabında müsaade edilen en az bakiye
dul kadının sahip olduğu intifa hakkı
para olarak tutulan sermaye
serbest konu üzerinde kompozisyon
serbestçe dövize çevrilebilir para
serbest dövize çevrilebilir para
serbest konvertibilitesi olan para
dış ticarette kullanılan bir fiyat
serbest mevduat (bankalara saklanmak üzere verilen tahvil , mücevher vb
kendi geleceğini özgürce kendinin belirlemesi
malların maliyetini ve gemiye yükleneceği limandaki rıhtıma kadar bütün riziko ve masrafları kapsayan
dış ticarette kullanılan bir fiyat
serbest seçim
Noun, Politics-Intl. Relations
serbest sermaye
Noun, Accounting
serbest düşme
Noun, Physics
(ırmaklar) serbest balık avlama suları
Noun
serbest balık avlama suları
Noun
halka açıklık oranı
Noun, Banking
(Br) belli bir bira firmasına bağlı olmadan dilediği marka biralar satan birahane
prim ödemeleri son bulmuş sigorta
(US) masrafsız tahsil edilen kalemler
Noun
parça yükün ek ücretsiz yüklenmesi
alıcı ve satıcıların tam serbest rekabet edebildikleri piyasa
boş bellek
Information Technology
vergi mükellefinin gelirinin üzerinden gelir vergisi ödenmeyen kısmı
(Br) bir reklama yazılı yanıt isteyen biri belirli bir adrese masrafı reklamı yapana ait olmak üzere mektup gönderebilir
alıcı ve satıcı arasında serbestçe kararlaştırılan fiyat
ürünleri aşırı öven bedava reklam
serbest kur (piyasada arz ve talebin belirlediği kur
kullanımı işletme yönetim organının kararına bağlı yedekler
Noun
(US) vergi alınmayan yabancı devlet gemisi
birini serbest bırakmak
Verb
serbest yedekler (kullanımı işletme yönetim organının kararına bağlı ihtiyatlar ; adi hisse senetlerine
dağıtılacak durumda olan kâr bölümü
parti grubu tarafından alınan karar üzerine milletvekillerinin aynı oyu kullanma zorunluğunun olmayışı
(petrol ile ilgili olarak) kurşunsuz
bedava yolculuk etmek
Verb