bail

  1. kefalet.
    The bail was set at $10,000: Kefalet, 10,000 dolar olarak tespit edildi.
  2. kefil.
    to find a bail: kefil bulmak.
    to grant bail: kefil olmak.
  3. kefalete bağlanma, kefaletle serbest bırakılma.

  4. bail out: kefil olmak, kefil olarak serbest bıraktırmak, kefaletle tahliyesini sağlamak.
    His father bailed him out.
  5. emanet etmek, tevdi etmek.
  6. kulp: kova veya çaydanlığın yarım çember şeklindeki kulpu.
  7. tente desteği.
  8. bailer ile ayni anlama gelir. kova.
  9. Verb
    bale ile ayni anlama gelir.
    bail out: kayığın suyunu kova vb. ile) boşaltmak.
    to bail out a boat.
  10. (kriket) yatay çubuk.
  11. (ahırda sığır, at vb.'ni ayırmak için konulan) tahta bölme.
ek kefalet
duruşmaya çıkma kefaleti
bir hukuk davasıyla ilgili olarak tutuklanan bir davalının mahkeme celbinin iadesi için saptanan zamanda
mahkemeye çıkması için ödenen kefalet
söz konusu şahsın tutuklandığında
belirli koşullar altında kefaletle tahliye edilebileceği şerhini içeren tutuklama emri
kefaletle tahliye edilememe
kefalet
bir hususi hukuk davasıyla ilgili olarak verilen teminat
özel hukuk davasına gösterilen teminat
kendisine kefalet edecek iki ya da daha fazla kişinin ödeyeceği kefalet üzerine
hususi hukuk davası ile ilgili olarak verilen teminat : sanığın
aynı zamanda da bir borcu ödeyeceğine ya da medeni hukuk yükümlülüğünü yerine getireceğine dair sanığın
doğrudan doğruya veya dolaylı ikrarı üzerine t
birlikte kefil
kefalet almak üzere mahkemece görevlendirilen memurlar
hususi hukuk davasında tutuklama halinde kefalet almak üzere mahkemece görevlendirilen memurlar
celp kâğıdında belirtilen saatte duruşmaya çıkabilmesi için davalı kefaleti
sanığın
mahkeme celbinde öngörülen zamanda mahkemeye çıkmasını sağlayan kefaletin ilk şekli
kefaleti artırmak Verb
bir kefalet senedinde yazılı kefalete veya kefalet miktarına resmi itiraz
kefalet miktarına resmi itiraz
makul olan miktarın çok üzerinde talep olunan kefalet
aşırı kefalet
asıl failin yetkililere teslim olması veya kefalet senedinde öngörülen tarihten önce teslim olması üzerine
bir kefalet senedi üzerindeki kefillerin so
kefalet senedi üzerindeki kefillerin sorumluluklarının kaldırılması
kefil bulma veya kefalet sağlama
kefalet senedinde kefil diye adı geçecek şahıslar bulma
kefil bulmak Verb
kefalet sağlama
kefil bulma
kefalet meblağının saptanması
mahkeme veya hâkim tarafından
mahkûmun tahliyesi için öngörülen kefalet meblağının veya senedinin saptanması
hazineye irat kaydedilmesi
kefalet senedi üzerindeki paraya elkonulması
asli failin celp üzerine duruşmaya gelmemesi halinde kefalet senedi üzerindeki paraya el konulması
kefaletle serbest bırakılmış
Kefalet Sandığı Başkanlığı Noun, Organizations
kefalet bulmak Verb
kefalet vermek Verb
kefalet tertip etmek Verb
kefaletle serbest bırakılmış iken kaçmak.
The suspect jumped bail and is now being sought.
kefaleti iptal edilmek: çağırıldığı zaman mahkemeye gitmediği için kefaletle serbest kalma hakkını kaybetmek.
kefaletin kabulü için mahkemeyi yemin ve sair delillerle tatmin ve ikna etmek Verb
kefalet senedindeki kefillerin gerekçesi
kefaletle tahliye etmek Verb
kefaletle tahliye etmek Verb
kefalet teklif etmek Verb
kefaletle, kefalet üzerine.
He was freed/released/set free on a $5,000 bail: 5,000 dolar kefaletle serbest bırakıldı.
kefaletle tahliye olmuş
kefaletle tahliye edilmiş
daktilo makinesi parçası Noun
kefalet vermek Verb
kefaletle serbest kalmak Verb
kefaletle serbest bırakılmak Verb
kefalet ödemek Verb
kefalet etmek Verb
kefalet verme
kefaletle tahliye etmek Verb
kefaletle tahliye
kefaletle serbest bırakma Noun, Law
bir tutukluyu kefaletle tahliye etmek Verb
(Br) kefalet ile serbest bırakma
(Br) kefaletle serbest bırakmak Verb
kefile kefil
özel kefalet
değersiz kefalet
kefalet senedindeki kefilin kendini tanıttığı gibi sorumlu bir kişi olmaması durumu
kefaletle teslim olma
kefil oldukları mahkûmu kefillerin adalete teslim etmeleri Noun
kefil oldukları mahkûmu kefillerinin adalete teslim etmeleri Noun
kefalet vermek Verb
hapisten kurtulmak için kefalet teklifi
bir tutukluyu kefaletle tahliye etmek Verb
kefaleti ödeyecek kefil
ya mahkeme masraflarını karşılamak ya da hapse razı olmak seçeneğinden herhangi birine yaklaşmaması üzerine
kefaleti ödeyecek kefil
bir özel hukuk davasında davalının
terekeyi idare memuru
kayyum ve bu gibi kimselerin sorumluluklarına kefalet eden kefil
kefalet kanunu
mahkeme celbine uyarak çıkması için polise verilen kefalet
davanın cereyanı esnasında yapılan tebligat üzerine tutuklanan birinin serbest bırakılarak duruşmaya
polise verilen kefalet
kefaletname.
kefalet şartları Noun
temyiz mahkemesine bağlı olup özellikle muhakemeler usulü kanununda uzmanlaşan yardımcı mahkeme
kefalet mahkemesi
malları birine kontratla devretmek Verb
kefalet bırakılmış kişilerin kalabileceği yurt
kefaletle bırakılmış ama belli bir ikametgâhı olmayan kişilerin kalabileceği yurt
hükmü temyiz eden davalının icranın ertelenmesi için verdiği teminat
tehir-i icra teminatı
kefalet yerine yatırılan para
(a) uçaktan parşütle atlamak.
The pilot bailed out of the plane before it crashed. (b)
argo
(bir şahıs veya şirketi) zor durumdan kurtarmak, paraca yardım etmek.
The corporation bailed out its failing subsidiary through a series of refinancing operations. (c)
argo sorumluluktan kaçmak, bırakıp gitmek.
His partner bailed out before the business got on its feet.
zor durumdaki bir sanayii paraca desteklemek Verb
zor durumda bir sanayii sübvanse etmek Verb
ya mahkeme masraflarını ve giderlerini ödemeyi ya da hapse girmek üzere teslim olmayı kabul eden
ikisini de yapmadığı takdirde parayı ödeyecek olan kefiller
dava davalı aleyhinde neticelendiği takdirde
(a) sütünü sağmak için ineği bölmesine kapatmak, (b) bir kimseyi teslim olmaya veya kimliğini/işini açıklamaya
zorlamak, (c) pusu kurarak bir kimseyi soymak.
Dur! Kimdir o!
…'e kefil olmak.
kefalet vermek Verb
birine kefil olmak Verb
birine kefil olmak Verb
kefil olmak, kefalet parasını ödemek.
He spent the night in jail because no one would stand bail for him.
kefalet
birine vekâlet etmek Verb
(birini) terketmek Verb
(birini) bırakıp gitmek Verb
(birini) yüzüstü bırakmak Verb
(birini) ortada bırakmak Verb
(birini) satmak Verb