buckle

  1. toka, kemer tokası, kopça.
  2. tokala(n)mak, (kemer) bağla(n)mak, kopçala(n)mak.
    He buckled (up) his belt tightly. The belt buckled (up) easily.
  3. (sıcaklık/basınç ile) büz(ül)mek, pörsü(t)mek, kuru(t)mak.
  4. harekete hazırla(n)mak.
  5. eğ(il)mek, bük(ül)mek, çarpılmak, bel vermek.
    The shock buckled the wheel of my bicycle. The wheel buckled.
  6. çökmek, devrilmek.
    The bridge buckled in the storm.

  7. buckle under: yılmak, pes demek, teslim olmak, boyun eğmek, râm olmak.
    The defenders buckled
    (under the attack) and in the end they ran away.
balya çember tokası Noun
azimle girişmek, ciddiyetle bir işe sarılmak/başlamak.
He buckled down to building a house.
işe koyulmak Verb
işe ciddiyetle girişmek Verb
(bir işe) kuvvetle girişmek/sarılmak/koşulmak.
She buckled to the housework. If we all buckle to,
we'll soon get the job done.
boyun eğmek Verb
kemerleri bağlamak.
buckle up for safety.