difficulty

  1. Noun zorluk, güçlük, müşkilât.
    I had/found great difficulty in understanding him. He spoke with difficulty.
    He did it without much/any difficulty. The difficulty of a new job.
    make/raise difficulty: güçlük çıkarmak.
    We will get the meeting finished quickly if no one makes difficulties.
  2. Noun
    difficulties: (malî) sıkıntı, müşkül durum.
    be in difficulties: parasız kalmak, para sıkıntısı
    çekmek.
    get into difficulties = meet with difficulties: sıkıntıya uğramak/duçar olmak.
    to get out of one's difficulties: sıkıntıdan kurtulmak.
  3. Noun dert, bela, baş belası.
    He knows how to get out of a difficulty: Belayı savuşturmasını bilir.
  4. Noun sıkıntı/müşkülât/zorluk sebebi.
  5. Noun nazlanma, müşkülât çıkarma, müşkülpesentlik.
  6. Noun itiraz, red.
  7. Noun engel, mania, anlaşılması/başa çıkılması zor durum.
zorluk çekmek Verb
nefes darlığı Noun, Medicine
nefes alma güçlüğü Noun, Medicine
nefes almakta zorlanma Noun, Medicine
dispne Noun, Medicine
bir güçlüğü yenmek Verb
bir güçlüğü yenmek Verb
bir güçlüğü halletmek Verb
bir güçlüğü bertaraf etme
bir güçlüğün kestirme çözüm yolu
güçlük çekmek Verb
akla karayı seçmek Verb
olanaksızlık Noun
bir güçlüğü yenmeye çalışmak Verb
zahmet çekmek Verb
yenilemeyecek güçlükler
yalan söyleyerek zor bir durumdan kurtulmak.
He tried to lie his way out of it: Yalan söyleyerek
işin içinden sıyrılmak istedi.
He lied his way into the job: Yalan dolan ile işe girdi.
güç bir durumu abartmak Verb
bir güçlüğün üstesinden gelmek Verb
koparmak Verb
güçlük teşkil etmek Verb
güçlük arz etmek Verb
zorluk teşkil etmek Verb
birine sıkıntısını atlatana kadar yardım etmek Verb
zoru zoruna
zorlukla
zor bela Adverb
zar zor Adverb
rahat rahat
güç bir durumdan kurtulmak Verb
para piyasasında darlık
...'mekte zorlanmak Verb
bir aksilik çıkmazsa
iş güçlüğü tazminatı
iş güçlüğü ödeneği
Bu adamın zor tarafı dikkafalı olmasıdır.