flicker

  1. titrek yanmak, titrek ışık vermek, (alev/ışık) titremek/oynamak, yanıp sönmek, pırıldamak, kırpışmak,
    (şimşek) çakmak, parlamak, belirmek.
    the flickering light of the candle: mumun titrek ışığı.
    A dying fire flickered on the hearth. The hope flickered within her that her husband might be alive.
  2. titre(ş)mek, ihtizaz etmek, seğirmek, dalgalanmak.
    Shadows flickered on the wall.
    flickering eyelids: göz seğirmesi.
  3. çırpınmak, titretmek, salla(n)mak.
    There was just enough breeze to flicker the candle.
  4. titrek alev/ışık.
  5. titre(ş)me, titreşim, sönüp yanma, titrek ışık verme.
  6. geçici belirti, lerze, parıltı.
    a flicker of hope.
  7. ânî/seri hareket, ânî parlamak, parlayış, parıltı.
    a flicker of anger.
  8. göz kırpmak, göz açıp kapama.
    without a flicker: göz kırpmadan.
  9. Noun benekli ağaçkakan
    (Colaptus auratus) Amerikada yaşar. Kanat altlarında ve kuyruklarında parlak
    sarı-kırmızı benekler vardır.
    golden-winged woodpecker, high-hole, yellowhammer ile ayni anlama gelir.
yellowhammer (2). Noun
titreyerek sönmek Verb
umut ışığı
hiç ilgi göstermemek Verb
zayıf ümit