(şimşek) çakmak, parlamak, belirmek. the flickering light of the candle: mumun titrek ışığı. A dying fire flickered on the hearth. The hope flickered within her that her husband might be alive.
titre(ş)mek, ihtizaz etmek, seğirmek, dalgalanmak. Shadows flickered on the wall. flickering eyelids: göz seğirmesi.
çırpınmak, titretmek, salla(n)mak. There was just enough breeze to flicker the candle.
titrek alev/ışık.
titre(ş)me, titreşim, sönüp yanma, titrek ışık verme.
geçici belirti, lerze, parıltı. a flicker of hope.
ânî/seri hareket, ânî parlamak, parlayış, parıltı. a flicker of anger.
göz kırpmak, göz açıp kapama. without a flicker: göz kırpmadan.
İsim benekli ağaçkakan (Colaptus auratus) Amerikada yaşar. Kanat altlarında ve kuyruklarında parlak
sarı-kırmızı benekler vardır. golden-winged woodpecker, high-hole, yellowhammer ile ayni anlama gelir.