foil

  1. önlemek, engellemek, engel/mani olmak, (bir planı/teşebbüsü vb.) akamete uğratmak, bozmak, (isyan vb.)
    bastırmak.
    Loyal troops foiled the revolt. We foiled his attempt to escape.
  2. (bir kimseyi işini yapmaktan) alıkoymak, işini bozmak, (avda avcıları) şaşırtmak.
  3. bozgun, hezimet, başarısızlık.
  4. hayvan izi, hayvanın geride bıraktığı koku.
  5. talim meçi, eskrim kılıcı.
  6. (ince) levha/safiha/varak, (madenî) yaprak, yaldız kâğıdı, alüminyum levha.
    Milk bottle tops are made of tin foil.
  7. (ayna) sır.
  8. (kıymetli taşlarda) foya: rengini/parlaklığını göze çarpar hale getirmek için kıymetli taş altına konulan ince maden tabakası.
  9. kıyaslanınca başkasının karakterini/değerini daha iyi belirten kimse.
    In the play, a vicked old uncle
    acts as a foil to the noble prince.
  10. Architecture (a) kemer oyması, (b) yaprak şeklinde süs.
  11. (bkz: airfoil ), (bkz: hydrophoil ).
  12. madenî yaprakla sarmak/kaplamak, yaldız kâğıdına sarmak.
  13. zıt nitelikte bir şeyin yanına koyarak değerini meydana çıkarmak/belirtmek.
aluminyum folyo
Hollanda altını: ince levhalar haline getirilip altın yaprak yerine kullanılan bakır-kalay-çinko alaşımı. Noun
altın levha(lar). (altın yapraktan biraz daha kalın olanlar).
gold-foil: altın levhalı. Noun
gümüş varak, ince gümüş levha.
kalay yaprağı, ince levha kalay, stanyol.
kalay yaldızı ile kaplamak Verb
bir suikast girişimini akamete uğratmak Verb
röfle Noun
alüminyum folyo
önceden öğrenip birinin kaçma planını boşa çıkarmak Verb
mühürlü folyo poşet
birinin becerisini belirtmeye yaramak Verb