foul

  1. Adjective iğrenç, kerih, murdar, berbat, kötü.
    a foul smell.
    by fair means or foul: iyilikle veya
    kötülükle, iyi veya kötü yola başvurarak, ne yapıp yaparak.
    She always gets what she wants, by fair means or foul.
  2. Adjective bozuk, bozulmuş.
    foul air. Open the windows and let out the foul air.
  3. Adjective pis, kirli, ufunetli.
    foul breath: pis kokan nefes.
  4. Adjective çamurlu.
  5. Adjective tıkanmış, tıkalı.
    a foul gas jet. The fire will not burn because the chimney is foul.
  6. Adjective fena, fırtınalı, gayrimüsait (hava).
    foul weather delayed the ship.
  7. Adjective (rüzgâr vb.) zıt, ters yönde esen.
    fall foul of the law: kanunun pençesine düşmek.
  8. Adjective ayıp.
  9. Adjective tiksindirici, menfur, nefret verici.
    Murder is a foul crime. the foul murderer.
  10. Adjective çirkin, müstehcen, açık saçık (dil).
    foul language.
  11. Adjective kurallara aykırı.
    He struck his opponent a foul blow on the back of the neck.
  12. Adjective, Sports faul, hatalı.
  13. Adjective dolaşmış, dolaşık, birbirine geçmiş.
    foul anchor: deniz dibinde bir engele takılan gemi demiri.

    foul cable: başka bir tele takılmış kablo.
    The sailor cut the foul rope.
  14. Adjective yanlışlarla dolu, hatalı.
    foul copy: düzeltmelerle karalanmış nüsha.
  15. Adjective, Maritime Traffic gambalı, midye bağlamış (tekne).
  16. Adjective çirkin, sevimsiz.
  17. Adjective biçimsiz, şekilsiz.
  18. Adverb iğrenç/çirkin/berbat bir şekilde, alçakça, rezilâne, haince.
  19. Adverb, Sports hatalı bir şekilde.
  20. Noun iğrenç/pis/bozuk/kirli vb. şey.
  21. Noun çarpışma, çatışma, dolaşma, karışma.
  22. Noun, Sports hata, faul.
  23. Noun (bkz: foul ball )
  24. Verb kirletmek, pisletmek, murdar etmek, bulaştırmak, bozmak.
    Exhaust fumes fouled the air.
  25. Verb kirlenmek, pislenmek, murdar olmak, bulaşmak, bozulmak.
    Spark plugs foul if not cared properly.
  26. Verb (baca, tüfek namlusu vb.) tıka(n)mak.
    Grease fouled the drain.
  27. Verb çarp(ış)mak.
    One boat fouled the other.
  28. Verb (halat vb.) dolaşak, birbirine geçmek, dolaş(tır)ıp işlemez hale gelmek/getirmek.
    The rope fouled the anchor chain.
  29. Verb rezil/rüsvay etmek, şerefini ihlâl etmek.
    a name fouled by misdeeds.
  30. Verb, Maritime Traffic ot veya midye bağlamak, çaparız vermek.
  31. Verb, Sports hatalı oynamak, faul vuruşu yapmak.
uygunsuz deniz dibi
kayalık
hangi vasıtayla olursa olsun
her türlü çareye başvurarak
ne yapıp yapıp
her çareye başvurarak
faullü dövüşmek Verb
dürüst olmayan ticaret yapmak Verb
birine kancıklık etmek Verb
bir kabloyu dolaştırmak Verb
bir geminin seyrini aksatmak Verb
bozuk hava
deniz dibinde bir engele takılan çapa
(beyzbol) faul çizgisi dışına çıkan top. Noun
beceriksiz, acemi, şanssız, acayip kimse. Noun
iskarça ve tehlikeli liman
özürlü sağlık patentası Noun
hasta raporu
limanda veya gemi mürettebatında bulaşıcı hastalık olduğunu bildiren sağlık belgesi
içinde gemi sahibi tarafından konan ve malların teslim alındığı zaman iyi halde olmadığını belirten notun bulunduğu konşimento
gemi sahibinin malların tesellümde iyi durumda olmadığını belirten notunu içeren konşimento
rezervli konşimento
(yük hasarlı yüklenmiştir
yosun tutmuş tekne
tıkanmış baca
müsvedde
kötü izlenim
namusa leke sürme
hata/faul çizgisi. Noun

free throw line ile ayni anlama gelir. (basketbolde) sepetten 4.5 m. ötede faul atışlarının yapıldığı çizgi. Noun
top atış çizgisi. Noun
kanun dışı yollar Noun
ağzı bozuk
ağızı pis
(a) (beyzbol) hatalı topa vurarak oyundan çıkarılmak, (b) basketbol) müsaade edilenden fazla hata yaparak oyundan çıkarılmak.
yevmiye defteri
kurallara aykırı oyun. Noun
hiyanet, kast, suikast, cinayet.
He was a victim of foul play: Bir cinayete kurban gitti. Noun
hilekâr
dolandırıcılık
hilekârlık
pis hapishane hücresi
kötü dizgi provası Noun
düzeltilmemiş dizgi
birine kara çalmak Verb
iftira etmek Verb
(basketbol) serbest atış. Noun
iftira
kara çalma
(beyzbol) hatalı vuruş. Noun
karıştırmak, bozmak, berbat etmek, acemice davranmak, becerememek, yüzüne gözüne bulaştırmak.
kötü hava
ters yönden gelen rüzgâr
müstehcen sözcükler Noun
or
afoul) of/upon: (a) karmakarışık olmak, (b) çatışmak, ihtilâfa düşmek, kavgaya tutuşmak, (c) (gemi) çarpışmak.
(a) (gemi vb.) çarpışmak, (b) zıt gitmek, çatışmak, (c) saldırmak, taarruz/tecavüz etmek.
saç saça baş başa gelmek Verb
suç işleyerek biri tarafından cezalandırılmak Verb
kızdırdığı birinin gazabına uğramak Verb
kanunu çiğneyip ceza almak Verb
yasalara karşı gelip cezalandırılmak Verb
kanunsuz yollara başvurmak Verb
Moralim bozuk.
Keyfim yok.
sığlık sularda gitmek Verb
çarpışmak, çatışmak.
arabaya toslamak Verb
bir arabayla çarpışmak Verb
bir kanunu ihlal etmek Verb
kanunu ihlal etmek Verb
gemiiyle çarpışmak Verb
(gemi) çarpışmak Verb
(gemiler) çarpışmak Verb
yağmur çamur demeyerek