fringe

  1. saçak, püskül.
    The chesterfield had a fringe along the bottom edge.
  2. kâkül, perçem.
    A fringe of hair over her forehead.
    The girl wore her hair in a fringe: Kız, saçını kâkül yapmıştı.
  3. (bitki) püskül, demet.
    a fringe of grass along the sidewalk.
  4. (hayvanda) kâküle benzer uzun tüy.
    The dog had long ears with a silky fringe to them.
  5. kenar, çevre, etraf, kıyı.
    He had a little house on the fringes of the forest.
  6. yan, kanat, siyasî bir topluluğa gevşek bağlarla bağlı grup, bir bütünün özelliklerinden bir kısmını
    taşıyan ve bazı hallerde kolayca ayrılabilen dağınık kütleler/topluluklar.
    lunatic fringe of a party: bir partinin aşırı kanadı.
    He belongs to the radical fringe of the labor movement.
  7. Physics girişim saçağı: ışığın girişimi sonucunda elde edilen ışıklı ve karanlık çizgilerden her biri.
  8. kenar+, çevresel, yan+, dış+, kenarında/çevresinde/etrafında bulunan.
    a fringe area: kenar bölge,
    TV vericisinden uzak ve alışın zayıf/distorsiyonlu olduğu bölge.
  9. tâli, daha az önemli, asıl maksadın/konunun dışında bulunan.
    We don't want to spend too much time on fringe issues.
  10. çevrelemek, etrafını çevirmek /sarmak, kenarında/çevresinde bulunmak.
    Guards fringee the building
    to protect it from the rioters. Bushes fringed the road. A pool fringed with trees.
  11. saçak/kenar takmak, püskül geçirmek.
bullion ile ayni anlama gelir. sırmalı kordon.
küçük firma rekabeti Noun, Competition Law
yönetici ek ödemesi
müfrit cephe: bir fikri/hareketi desteklemekte aşırı gidenler.
yan faaliyet
çevre
ek-çıkar, yan-ödeme, maaş veya ücretten başka alınan para/mal (sağlık sigortası, emeklilik, ikramiye,
prim vb.).
One of the fringe benefits of this job is free health insurance.
ücret dışı haklar Noun
yan ödemeler Noun
ücret dışı ödeme
ücret dışı yararlar Noun
ücret tamamlayıcılar Noun
sosyal haklar Noun, Employment
küçük firma rekabeti Noun, Competition Law
ihtiyari sosyal masraflar
kâr hissesi alan yönetici
değerli yöneticiler sınıfı
taraftarlar
sosyal yardımlar zammı
yan gelir artışı
sayfiyeye çıkmak Verb
(iş sözleşmesi) yan ödemeler şartları Noun
(Kuzey Kanadada) demiryolu (istasyonu)ndan uzak arazi.
kıvırcık zambak
(Thysanotus): Batı Avustralyada yetişen ve kenarları kıvırcık mor salkım çiçekler açan kalımlı bitki.
bir malın ana piyasasına ilaveten varolan herhangi bir piyasa
dizi, sıra, çevreleyen şeyler.
a fringe of trees stood round the pool.
en uç parti kanadı
yan-bilinç: herhangi bir anda bilincin/dikkatin yoğunlaştığı konu dışında olan fakat farkına varılan olay(lar).
önemsiz teşkilat
şehrin göbeğinden uzağa park etme
şehrin uç sınırlarında yaşayan nüfus
sempatizan
izleyicilerin en çok olduğu zamandan önceki ve sonraki süreler
televizyonda
püskül ağacı
(Chionanthus virginicus): zeytingillerden ABD'nin güneyinde yetişen dar-uzun petalli
beyaz salkım çiçekler açan bodur ağaç.
kıvırcık zambak
(Thysanotus): Batı Avustralyada yetişen ve kenarları kıvırcık mor salkım çiçekler açan kalımlı bitki.
çekici başlangıç maaşı ve son derece cömert yan ödemeler Noun
toplumdışı bir hayat sürmek Verb