hash

  1. etli/kıymalı patates/sebze.
  2. keşmekeş, karmakarışık şey, bozulmuş/berbat olmuş şey.
    make a hash of it: bozmak, berbat etmek.

    He made a hash of it: Bir çuval inciri berbat etti.
    a hash-up of old ideas: tekrar ortaya atılmış eski fikirler.
  3. (bkz: hashish ).
  4. (et) kıymak, doğramak.
  5. bozmak, berbat etmek, altüst etmek.
ağzının payını vermek, yuvasını yapmak, susturmak, ağzını tıkamak, icabına bakmak, haklamak, hakkından
gelmek.
That remark sure settled her hash.
birinin işlerini altüst etmek Verb
birinin tafracılığını dizginlemek Verb
işini bozmak Verb
(İskoçya) anahtar devri
kaynatıldıktan sonra yağda kızartılmış patates. Noun
ucuz/âdi lokanta/aşevi. Noun
service stripe. Noun
inbounds Noun
ayrıntılarıyla gözönüne almak, etraflıca incelemek, tekrar ele almak/tezekkür etmek, uzun uzadıya müzakere
etmek.
The two leaders spent hours hashing over their problems. They hashed the plan over.
ucuz lokanta garsonu. Noun
rastgele toplam
(a) bozmak, berbat/altüst etmek, keşmekeşe çevirmek, (b) eti doğramak, kıyma yapmak, (c) anımsa(t)mak, hatırla(t)mak.
berbat etmek Verb
bir şeyi berbat etmek Verb