leisure

  1. kaygusuzluk, başıboşluk, işsizlik, serbestlik, çalışmaktan âzâde oluş.
  2. boş vakit, boş/işsiz zaman, fırsat.
    I have no leisure for sport: Spor için boş vaktim yok.
  3. rahat, huzur, ağırdan alma, keyfine bakma.
  4. boş, serbest, işsiz.
    leisure hours: boş satler.
  5. boş/başıboş olan, vakti olan, işi olmayan.
    the leisure class.
vakit bulunca, (boş) vakti olunca/olduğu zaman, müsait zamanda, fırsat düşerse.
Please look through
these papers at your leisure: Bir boş vaktinde şu kâğıtlara lütfen bakıver.
bir şeyi boş vaktinde yapmak Verb
boş zamanını geçirmek için program yapmak Verb
boş zamanını geçirmek Verb
boş zamanını öldürmek Verb
(a) serbest/boş vakti olan, (a) acelesiz, acele etmeden, ağır ağır, yavaş yavaş, (c) işsiz, boş, işi
gücü olmayan.
I am seldom at leisure: Boş kaldığım pek nadirdir.
nadiren boş vakti olmak Verb
biraz dinlenmek Verb
birine soluk alacak az zaman bırakmak Verb
birine az boş zaman bırakmak Verb
boş zamanın harcanması
boş zaman uğraşları Noun
boş zaman geçirecek alan
boş zaman uğraşı
boş zaman geçirme tesisleri Noun
boş zamanı değerlendirerek eğitim görme
boş zaman geçirme tesisi
boş zaman sanayii
boş zaman uğraşları Noun
boş zaman geçirmeye yarayan kalemler Noun
gezi yolculuğu
boş zaman geçirme paket programı
tatilde ya da işten uzak bir faaliyette bulunan kişinin bundan hoşnut olmaması durumu
boş zaman ürünleri Noun
boş zaman uğraşları Noun
boş zaman
tatil giyimi
okumak için boş vakti olmak Verb
boş zamanlarında
boş zamanıma yapılan saldırılar Noun