hayır, yok, değil.
Is it raining? No, it's snowing.
Adverb
(hayret ve şaşkınlık ifadesi olarak) deme! Allah aşkına! sahi mi?
“I bought this car for $110.” “No! Could it really have been so cheap?”
Adverb
(bir sıfattan önce anlamı ters çevirir).
no longer: artık, bir daha.
He no longer comes here:
Artık buraya gelmiyor.
I can go no farther: Daha öteye/uzağa gidemem.
I want no more of it: Bu kadarı yeter, sözü uzatma.
Adverb
(mukayese sıfatından önce) (hiç te) değil.
He is no better: Hiç de daha iyi değil.
No better than the other: Öbüründen hiç de daha iyi değil.
Adverb
hiç (bir), yok.
no man = no one: hiç kimse.
I have no idea: Hiçbir fikrim yok.
Adjective
(asla, kat'iyen, elbette) değil.
He is no genius: Elbette dâhi değil.
It is no distance:
Uzak değil.
It's no joke: Kolay iş değil, şakaya gelmez, bu işin şakası yok.
Adjective
olanaksız, imkânsız, mümkün değil.
There's no knowing/saying/telling: Bilmek/söylemek olanaksızdır
= Bilmeye/söylemeye imkân yoktur.
There's no saying what will he do next: Bundan sonra ne yapacağını kimse bilemez.
Adjective
yasak, müsaade edilmez.
no admittance= no entry: girilmez, girmek yasaktır.
no parking:
park yapmak yasak.
no smoking: sigara içmek yasak.
Adjective
yok/hayır sözü/cevabı/kelimesi.
Noun
(a) olumsuz oy, (b) olumsuz oy veren kimse.
The noes have it: olumsuz oy verenler kazandı.
Noun
= numara.
no. 10 = on numara.
= United Nations Organizatin.