(a) güneşte beyni pişmek, uzun süre güneş altında kalmak, (b) esrar başına vurmak, sarhoş olmak.
He can't make a coherent sentence anymore, he's got his brain fried.
kafa yormak/patlatmak, bir şeyi hatırlamaya çalışmak.
aklından çıkarmamak, aklına takılmak.
sürekli bir şeyi düşünmek zorunda olmak
Verb
hep (bir şey) düşünmek, (bir şeyi) aklından çıkaramamak, aklı hep bir şeyde olmak, aklını (bir şeye)
takmak.
Lately I seem to have food on the brain: Son zamanlarda aklım hep yemekte.
He's got that on the brain: Onu aklından çıkaramıyor/aklı hep onda.
He's got politics on the brain: Aklı hep politikada.
beyinde su toplanması, idrosefali.
beyinde su toplanması.
Noun
beyin anomalisi
Noun, Medicine-Health
beyin hücresi
Noun, Medicine-Health
beyin kimyası
Noun, Medicine-Health
fikrî eser, buluş, icat, kafa mahsulü, şahsî fikir.
Noun
beyin göçü: doktor, mühendis vb. meslek sahiplerinin üstün olanaklar sağlayan ülkelere/kurumlara gitmesi.
Noun
beyin göçü
Noun, Education-Training
zihin/kafa yorgunluğu.
Noun
yabancı bilim adamlarının ülkeye göç etmesinden ötürü ülkenin profesyonel ve nitelikli işgücünün artması
beyin sapı
Noun, Psychology
(US) ani ve şiddetli gelen cinnet krizi
yaratıcı fikirlerin ortaya çıkması amacıyla yapılan toplantı
beyin travması
Noun, Medicine-Health
danışmanlar/uzmanlar kurulu: çeşitli alanlarda yetkili uzmanlardan kurulan ve siyasal, stratejik konularda
gayrıresmî danışmanlık yapan kurul.
Noun
(gayrı resmî) uzman/danışman.
Noun
beyin tümörü
Noun, Medicine-Health
brain waves: beyin dalgaları: beyinde oluşan elektriksel gerilim veya empülsler. electroencephalograph.
Noun
esin, ilham, doğaç: birdenbire doğan parlak fikir.
Noun