nerve

  1. Noun, Anatomy sinir
  2. sinir, asap.
  3. (bilimde kullanılmaz) diş özü.
  4. kiriş, sinir teli, veter.
  5. kuvvet, metanet.
  6. cesaret, soğukkkanlılık, itidal, kendine güven.
    Have you the nerves for this delicate and dangerous
    work?
    a man of nerve: cesur/soğukkanlı adam.
    a test of nerve: cesaret denemesi.
    lose one's nerve
    k.d. (a) itidalini/soğukkanlılığını kaybetmek, zıvanadan çıkmak, (b) cesaret edememek, cesaretini yitirmek.
    My nerves will crack: Tahammül edemeyeceğim.
    war of nerves: sinir harbi.
  7. cür'et, küstahlık, yüzsüzlük.
    He had the nerve to say that? Demek bunu söylemek cür'etini gösterdi?

    The nerve of him! Küstahın biri!
    What a nerve = Some nerve!: Bu ne cür'et/ne küstahlık!
  8. Biology damar: kanat/yaprak damarı.

  9. nerves: duyarlık, duysal dayanıklılık kaynağı, hassas nokta.
    hit/touch a nerve: hassas
    noktasına dokunmak, yarasını deşmek, bam teline basmak.
    I'm afraid I hit a nerve when I mentioned her dead mother, and she began to cry.
  10. kuvvet/cesaret/metanet vermek, yüreklendirmek.
sinir blokajı Noun, Medicine
sinir bloklama, bloklama, bloklamak, sinir bloku, sinir bloğu Noun, Medicine
kendine gelmek Verb
vagal sinir stimülasyonu Noun, Medicine
vagus sinirinin uyarılması Noun, Medicine
vagus siniri stimülasyonu Noun, Medicine
vagal sinir stimülatörü Noun, Medical Equipment
vagus pili Noun, Medical Equipment
vagus siniri stimülatörü Noun, Medical Equipment
epilepsi pili Noun, Medical Equipment
auditory ile ayni anlama gelir. işitme siniri: içkulaktan beynin işitme merkezine giden 8 çift sinir.
auditory ile ayni anlama gelir. işitme siniri: içkulaktan beynin işitme merkezine giden 8 çift sinir.
işitme siniri Noun, Psychology
kafa siniri: beyinden çıkıp kafatası boşluğundan vücuda dağılan 12 çift sinirden herbiri.
diş siniri
yüz siniri.
birinin sinirine dokunmak Verb
cesaretini toplamak Verb
hypoglossal ile ayni anlama gelir. dilaltı siniri: kafatasında inen 12 çift sinirin son 2 siniri. Dilin hareketini sağlar.
olfactory ile ayni anlama gelir. koku (alma) siniri.
görme siniri: retinadan beyine giden ve görmeyi sağlayan ışığa duyarlı bir çift sinir Noun
siyatik siniri Noun, Anatomy
son derece gayret göstermek, bütün gücünü harcamak.
yarasına/hassas yerine dokunmak, yarasını/derdini deşmek, açık yaraya neşter vurmak.
His wife's words
touched a raw nerve.
touch someone on the raw spot: bam teline basmak.
üç-ikiz sinir, beyinden çıkıp üç kola ayrılarak baş ve yüze giden beşinci sinir çifti.
soğukkanlılığınızı kaybetmeyin
kafaya giden on çift sinirden en sonuncu çiftin her bir siniri, onuncu sinir. Noun
vagus siniri Noun, Anatomy
sinirleri altüst eden gaz
sinir hastalığı
sinir gözesi/hücresi. Noun
beyin/omurilik gözesi/hücresi. Noun
sinir merkezi, işitme/görme gibi belirli görevleri olan sinir gözelerinin toplandığı yer. Noun
komuta merkezi, yönetim/haberleşme merkezi, harp karargâhı. Noun, Military
sinir merkezi
sinir ucu
sinir lifi. Noun
sinir gazı
sinirsel tepi, sinirsel itki. Noun
metanetini takınmak Verb
cesur olmak Verb
bir görevi yerine getirmek için metanetini ele almak Verb
bir konuşma yapmak için cesaretini takınmak Verb
sinir hastası Noun
sinirlendirici
zihinsel gerilime neden olan
asabiyeci
sinir yorgunluğu, sinir hastalığı. Noun
sinir yolu: beyinde ve belkemiğinde sinirlerin geçtiği yer. Noun
sağlam sinirleri olmak Verb
bir şeyi yapmaya cüret etmek Verb
bir dişin sinirini almak Verb
Bu kadar da olmaz! Sentence
Hayret birşey! Sentence
İnsaf artık! Sentence
Böyle rezillik olmaz! Sentence
Olacak iş değil! Sentence
birinin zayıf noktasına dokunmak Verb
vagus siniri uyarımı, vagal sinir uyarımı, vagus siniri stimülasyonu, vagal sinir stimülasyonu, VNS:
A medical treatment that involves delivering electrical impulses to the vagus nerve. It is used as an adjunctive treatment for certain types of intractable epilepsy and treatment-resistant depression. (Wikipedia)
Noun, Medicine