pinch

  1. Verb çimdiklemek.
  2. Verb kıstırmak.
  3. Verb (açlıktan/ıstıraptan) zayıflatmak.
  4. Verb ağrı/ıstırap vermek, (soğuk/açlık/fakirlik vb.) acıtmak, sızlatmak.
    The cold pinched his fingers.
  5. Verb (para/gıda vb. ödeneğini) kıs(ıtla)mak, sıkıntıya düşürmek, (geçim) sıkıntı(sı) çektirmek.
  6. Verb (bir şeyin noksanlığı nedeniyle) sıkıntıya duçar etmek.
    be pinched for money: para sıkıntısı çekmek.
  7. Verb (ihtiyaç maddesini) azaltmak, daraltmak, kısıntı yapmak.
  8. Verb (biber, tuz vb.) bir çimdik/azıcık koymak.
  9. Verb çalmak, aşırmak, araklamak, yürütmek.
  10. Verb tutuklamak, tevkif etmek, enselemek, yakalamak, ele geçirmek.
  11. Verb, Maritime Traffic rüzgâra karşı gitmek.
  12. Verb (ayakkabı vb.) sıkmak, vurmak, dar gelmek.
    This shoe pinches. This collar pinches my neck.
  13. Verb sıkıştırıp acıtmak, sızlatmak, keskin ağrı ve ıstırap vermek.
  14. Verb cimrilik/hasislik etmek.
    pinch and save = pinch and scrape: dişinden tırnağından artırmak.
  15. Verb (maden damarı) daralmak, azalmak.
    pinch out: azalarak kaybolmak.
  16. Noun çimdik(leme), sık(ıştır)ma, kıstırma.
    give someone a pinch: birisini çimdiklemek.
  17. Noun çimdik, tutam.
    a pinch of salt/pepper etc.: bir çimdik tuz/biber vb..
  18. Noun cüz'î, çok az miktar.
    It was a pinch close: ramak kaldı/bıçak sırtı kadar bir şey kaldı.
  19. Noun ağrı, sızı, acı, ıstırap.
    the pinch of hunger/powerty etc: açlık/fakirlik vb.'nin ıstırabı.
  20. Noun ihtiyaç, zaruret, mahrumiyet.
    at a pinch: gerekirse, ihtiyaç/zaruret halinde.
    It will do at
    a pinch: Zaruret halinde yasak savar.
  21. Noun sıkıntı, darlık, kısıntı, kıtlık.
    to feel the pinch: sıkıntı/darlık çekmek, ihtiyaç/zaruret içinde olmak.
  22. Noun (a) kıs(ıl)ma, (b) basınç, tazyik.
  23. Noun hırsızlık.
  24. Noun tutuklama, enseleme, tevkif.
makas (argo)
çocukları için dişinden tırnağından artırmak Verb
okumak için dişinden tırnağından artırmak Verb
parmağını kapıya sıkıştırmak Verb
vurmak Verb
icabında
tehlike anında
(Br) ihtiyaç karşısında
kritik kömür durumu
son haddine varmak Verb
kâr düşüşü
işin sıkıntılı durumu
likidite darlığı
geçici para darlığı
geçici para sıkıntısı
hini hacette
(US) darlık durumunda
kâr düşmesi
mıncıklamak Verb
kaldıraç, manivela. Noun
boynuzlu böcek. Noun
sıkışma olayı: devinmekte olan elektronların mıknatıssal alanın etkisiyle birbirine yaklaşıp dar bir demet oluşturması. Noun
(US) yedek adam
birinden para sızdırmak Verb
kemirici açlık
bir satıştan ele geçen kâr
tasarruf etmek, kısarak harcamak, kuruş kuruş biriktirmek, hasislik etmek.
(soğuk) çiçekleri yakmak Verb
bir tutam tuz
zaruret içinde olmak Verb
yoksulluğun acısını duymak Verb
sıkıştırmak Verb
ihtiyatla karşılamak.
makaslamak (argo) Verb
ihtiyatla kabul etme