pocket

  1. Noun, Textile Industry cep
  2. cep.
    trouser pocket: pantalon cebi.
    to have empty pockets: cepleri boş olmak, meteliğe
    kurşun atmak, meteliksiz kalmak.
    He always has his hand in his pocket: Durmadan para harcar.
  3. kese, torba.
  4. çukur, oyukluk.
  5. (toprakta maden cevheri/altın ihtiva eden) kovuk, kuyu.
  6. küçük maden cevheri damarı.
  7. bilârdo masasının köşelerindeki oyuklardan herbiri.
  8. yarışta önünde başkaları olduğu için öne geçememe.
  9. Maritime Traffic yelken cebi.
  10. Anatomy kesecik.
    a pus pocket.
    pockets under the eye: gözlerin altındaki sarkık etler.
  11. yuva: başkalarından tecrit edilmiş grup, alan, eleman vb.
    a pocket of resistance: direnme yuvası.

    a pocket of poverty: sefalet yuvası.
  12. para, gelir, maddî imkân.
    be in pocket: (bir işten) kâr etmek/kârlı çıkmak.
    be out of pocket:
    zarar etmek, zararlı çıkmak, cepten/keseden eklemek.
  13. cep+, cepte taşınan, ufak, küçük, minicik.
    a pocket radio/dictionary/book.
  14. ceb(in)e koymak/atmak/yerleştirmek/sokmak.
  15. kendine maletmek, almak, çalmak, cebine indirmek,
    argo cebellezi etmek, iç etmek, zimmetine geçirmek.

    to pocket public funds.
  16. saklamak, gizlemek, gizli tutmak.
    to pocket one's pride.
  17. çukurda olmak, çukur yere yerleş(tir)mek.
    The town was pocketed in a small walley.
  18. (bilardo topunu) çukura sokmak.
  19. (yasa önergesini) oyalamak, yasa halini almasını önlemek.
  20. (yarışta önünü başka yarışçılar kapadığı için) ileri geçememek, takılıp kalmak.
bütçesi müsaade edecek kadar olmak Verb
elini cebine daldırma
cebinden bir şey çaldırmak Verb
birini otoritesi altında bulundurmak Verb
kamuoyu kendinden yana olmak Verb
(a) cebinde, avucunda, etkisi/nüfuzu altında.
have someone in one's pocket: birini avucunun içine
almak.
He has the audience in his pocket. (b) sıkı fıkı, içli dışlı, çok samimî.
kendinden yana yontmak Verb
cebinde delik açılmak (büyük paraya mal olmak Verb
birine kendi cebinden para vermek Verb
birinin masrafını kendi cep inden çekmek Verb
birinin masrafını kendi cebinden çekmek Verb
tükürdüğünü yalamak Verb
elini cebine atmak Verb
keseyi açmak Verb
tükürdüğünü yalamak Verb
birini (oyunda) cebinden çıkarmak Verb
parayı cebine tıkmak Verb
keseden harcamak Verb
cep harçlığı eksilmek Verb
kesenin ağzını sıkmak Verb
hava boşluğu: uçağın ânî irtifa kaybetmesini denemek için yaratılan düşey hava cereyanı (teknikte kullanılmaz). Noun
100 dolar kazançlı olmak Verb
zararda olmak Verb
palto cebi
derin cep Noun, Competition Law
yoksul kişi
gaz cebi
pantolon arka cebi
arka cep
kıç cebi
bir alışverişten kârlı çıkmış olma
Cebinde para durmaz; har vurup harman savurur.
cepten peşin ödemede uğranılan zarar
kendi cebinden
dış cep, dıştan yama şeklinde dikilmiş cep. Noun
birinin elinden bir şey çalmak Verb
yankesicilik yapmak Verb
birinin cebinden para çalmak Verb
birini budala yerine koymak Verb
yırtmaçlı cep. Noun
yelek cebi
tüm indirimlerden sonra net tutar
ücret zarfı
yelek cebi
yelek cebi
saat cebi. Noun
su oyuğu
su cebi
(US) kanun tasarısına imza atmamak Verb
(Br) seçmen bölgesini denetlemek Verb
kârı cebe atmak Verb
kârı cep be atmak Verb
cep hesap makinesi
tali anlaşma
cep defteri
bir hakareti yutmak Verb
bir hakareti yemek Verb
hakareti yutmak Verb
cep zırhlısı. Noun
15 ilâve topla oynanan bir nevi bilârdo.
şeklinde de yazılır: cep kitabı.
(İngilterede 1832 reformundan önce) mebusları bir kişinin/ailenin nüfuzu ile seçilen bölge. Noun
cep hesap makinası Noun
cep takvimi
cep harçlığı
portatif bilgisayar
cep sözlüğü
cep kitabı
cep kitabı yayını
sıkıştırmak Verb
cebi para dolu
avurdu keseli fare
(Geomyidae): Orta Amerika ve ABD'de bulunan avurdu keseli, iri kulaklı ve iri
gözlü, toprakta in kazan kemirici hayvan.
Noun
cep rehberi
Cep kılavuzu Information Technology
kârın yarısını cebe atmak Verb
küçük yeşil alan
cep çakısı
çep çakısı
cep feneri
cep çakmağı
çakmak
harçlık, cep harçlığı. Noun
keseli fare
(Perognathus): K. Meksika ve G. ABD'de kurak yerlerde yaşayan uzun kuyruklu, avurtları torbalı bir tür fare. Noun
küçük park. Noun
yankesicilik
uğur parası
bereket parası
küçük revolver
posta gemileri ve feribotlar için ayrılmış liman
cep boyu
cep boyu
parayı cebe atmak Verb
parayı cep be atmak Verb
göz altı torbacıkları Noun
haksızlıklara susarak katlanmak Verb
başkanın dolaylı vetosu Noun
oyalama vetosu: ABD Cumhurbaşkanının bir yasayı Kongrenin tatiline kadar onaylamaması. Noun
buna benzer oyalama ile yasanın çıkmasını önleme. Noun
cep kitabı
cep saati
değeri birdenbire düşen hisse senetleri Noun
her yıl yüzlerce dolar cepten eklemek Verb
birinin mali imkânı dahilinde olmak Verb
bu görüşe göre
tali şirket kendi sektöründeki bağımsızlarla rekabet edebilmek için ana şirketten daha fazla kaynak çekebilir
bazı tali şirketlerin aynı büyüklükteki bağımsız bir şirketten daha çok fon harcadığı kuramı
kalın cep kitabı
cebindeki (parayı) şıkırdatmak Verb
(Br) cepten yapılan masraflar Noun
her yıl yüzlerce dolar cepten eklemek Verb
minik fotoğraf makines
büyücek bir bakkal dükkânı