shadow

  1. Noun gölge, saye, ışık önüne gelen bir cismin bir yüzeye düşen karanlık resmi.
    cast a shadow:(a) gölgesi
    düşmek, (b) karartmak, keder vermek.
    The tree cast its shadow on the wall: Ağacın gölgesi duvara düşmüştü.
    Coming events cast their shadows before: Olacak şey önceden belli olur.
  2. Noun güzey, gölgede kalan yer.
    He walked along the shadows hoping no one would recognize him.
  3. Noun sığınacak/mahfuz yer.
    safe in the shadow of the church.
  4. Noun eser, iz, emare, zerre.
    a shadow of fear crossed his face: yüzünde korku izleri belirdi.
    without
    a shadow of doubt: zerre kadar şüphe olmadan.
    true beyond the shadow of a doubt: hiç şüphesiz doğru; doğruluğundan zerre kadar şüphe edilemez.
  5. Noun hayal(et), şekil, tayf, görüntü.
    pursued by shadows.
  6. Noun ima, anıştırma, imleme.
    shadows of things to come.
  7. Noun gösteriş, görünüş.
    the shadow of power.
  8. Noun (aynadaki) görüntü, hayal, imge, yansı, akis.
  9. Noun resmin gölgeli/koyu renkli yeri.
  10. Noun (dostlar arasında) güvensizlik, şüphe, nifak, hoşnutsuzluk vb. belirtisi.
    He is under a shadow:
    Ona güvenilmez, o şüphe altındadır.
  11. Noun korku, tehdit, ezici/bunaltıcı etki.
    They lived under the shadow of war.
  12. Noun peşinden ayrılmayan kimse, kuyruk.
    The dog was his shadow: Köpek peşinden ayrılmıyordu.
  13. Noun gözcü, dedektif.
  14. Transitive Verb gölgelemek.
  15. Transitive Verb karartmak, gölge düşürmek, üzüntü/keder vermek.
  16. Transitive Verb gölge yapmak, ışıktan/güneşten korumak.
  17. Transitive Verb (gölge gibi) peşinden ayrılmamak, izlemek, takip etmek, gizlice gözetlemek. The suspect was being shadowed by the police.
  18. Transitive Verb korumak, himaye etmek.
  19. Transitive Verb resime gölge vurmak/taramak.
  20. Adjective gölge+.
  21. Adjective hayalî, sanal.
gölgesinden korkmak, çok korkak/ödlek olmak.
beyhude kendini üzmek /harap etmek.
iğne iplik haline gelmek Verb
gölge yansıtmak Verb
gölge düşürmek Verb
gölge vurmasını sağlamak Verb
gölge etmek Verb
rimel, göz boyası. Noun
saat 5 gölgesi: akşama doğru erkeklerin hafifçe uzayan traşının çehreye verdiği gölge.
göze batmadan yaşamak Verb
gölgede kalmak Verb
karanlıkta yaşamak Verb
bir şeyi gölgeye itmek Verb
boş hayal peşinde koşmak Verb
camlı sergileme kutusu.
gölge boksu
gölge kabine
(İngiliz parlamentosunda) gölge kabine, iktidara gelince bakan olacak muhalefet milletvekilleri.
kayıtdışı ekonomi Noun, Economics
savaş ihtiyaçları için plânlanmış fabrika.
ima etmek, dokundurmak.
gölge hükümet
(Br) gölge hükümet
Şüphenin Gölgesi Proper Name, Cinema
(gizli haber alma servisi) gölge örgüt
paravan teşkilat
hayal oyunu, Karagöz vb. gibi perde üzerine gölge düşürülerek oynanan oyun.
gölge resim.
hayal oyunu, Karagöz vb. gibi perde üzerine gölge düşürülerek oynanan oyun.
(Br) gölge kabinenin görev çevresi
bir malın gerçek marjinal fiyatı
gölge fiyat
gölge fiyat (arz ve talebin eşit olması durumunda ortaya çıkacak fiyat
hayal oyunu, Karagöz vb. gibi perde üzerine gölge düşürülerek oynanan oyun.
hayal oyunu, Karagöz vb. gibi perde üzerine gölge düşürülerek oynanan oyun.
hiç kuşkusuz/şüphesiz, kesinlikle, şüphe yok ki.
gölge düşürmek Verb
bir şey üzerine gölge düşürmek Verb
birşeyi gölgelemek Verb
birşeyin umudunu azaltmak Verb
birşey üzerine gölge düşürmek Verb
...'e gölge düşürmek Verb
...'i gölgelemek Verb
! Allah feyzini daim etsin/gölgeni üstünden eksiltmesin.
karagöz oynatmak Verb
tartışmasız Adverb
kesinlikle Adverb
hiç şüphesiz Adverb
hiç şüphesiz