way

  1. Noun tarz, usul, biçim, şekil, hal, durum.
    To reply in a polite way . A pleasant way of speaking.
    in
    a bad way: kötü biçimde/durumda, hali harap.
    He lives in a small way: Mütevazi bir şekilde yaşıyor.
    in the ordinary way: alelâde, bayağı, umumiyetle.
  2. Noun huy, alışkanlık, itiyat, âdet.
    He has many strange ways.
    Have it your own way: Siz bilirsiniz,
    istediğiniz gibi yapın, nasıl isterseniz öyle olsun.
  3. Noun çare, vasıta, yöntem, usul, metot.
    A way to reduce costs. Doctors are using new ways of preventing disease.
  4. Noun husus, cihet.
    The plan is defective in several ways.
  5. Noun yön, cihet, taraf, yan.
    Look this way: buraya bak!
    Come this way: Buradan! Bu taraftan!
  6. Noun yöre, civar, çevre.
    We're having a drought out our way.
  7. Noun ilerleme, ileri gitme, amaç, hedef.
    To find one's way.
  8. Noun uzaklık, mesafe.
    a long way: uzak, uzun mesafe.
    They've come a long way.
    He's a long
    way the best: Bundan iyisi yoktur.
  9. Noun yol, geçit, tarik.
    What is the shortest way to town?The hunter found a way through the forest.
  10. Noun gidiş.
  11. Noun küçük/dar sokak.
    He lives in Stepney way.
  12. Noun davranış, tutum, hareket tarzı.
    She always has her own way. Don't mind his teasing, it's just his way.
  13. Noun
    ways: örf, âdet, töre, alışkanlık.
    I don't like her ways at all.
    ways and means:
    çare, çıkar yol, yöntem, usul, para/gelir sağlama yolları.
    The boys were trying to think of ways and means to go camping for the weekend. The U.S. Senate has a committee on ways and means.
  14. Noun (sağlık, servet, vb.) durum, vaziyet.
    To be in a bad way.
  15. Noun, Law geçit hakkı, irtifak hakkı.
  16. Noun, Maritime Traffic (a)
    ways: gemi kızağı, (b) seyir hızı.
  17. Noun, Machines kılavuz.
  18. Adverb
    'way ile ayni anlama gelir. uzağa, öteye.
    Go 'way!
  19. Adverb pek fazla/ziyade, ziyadesile, pek uzak.
işe gitmekte olmak Verb
mesleğinde yükselmekte olmak Verb
dilenerek hayatını kazanmak Verb
çarpa çarpa ilerlemek, gözü kapalı/körü körüne gitmek.
yaşama biçimini değiştirme
kafa değiştirmek Verb
başına gelmek.
kendine yol açmak Verb
kalabalığı yararak ilerlemek Verb
itip kakarak yol açmak Verb
(a) (karanlıkta vb.) ihtiyatla/yavaş yavaş ilerlemek.
They felt their way down the dark passage.
(b) bocalamak, dikkatli davranmak, bütün dikkatini toplayarak hareket etmek.
He hasn't been in the job long and he's still feeling his way.
ihtiyatla bir anlaşmaya doğru gitmek Verb
kendine yol açmak Verb
bir şeyle mücadele etmek Verb
(kalabalıktan vb.) güçlükle/mücadele ederek kurtulmak.
kalabalıkta zorla ilerlemek Verb
yolunu bulmak Verb
yalan dolanla kendine yol açmak Verb
bir yere zorla girmek Verb
bir eve zorla girmek Verb
hükümette bir mevkie yükselmek Verb
ne yapıp edip birinin mahremiyetine girmek Verb
kalabalıkta kendine yol açmak Verb
yoluna/karşısına çıkmak.
tuttuğunu koparmak Verb
sözü geçmek Verb
istediğini/tuttuğunu koparmak, (hile ile/ısrarla) istediğini elde etmek.
biriyle başa çıkmak Verb
duygularını tutamamak Verb
yola düşmek Verb
kendi yolunda gitmek Verb
kendi yoluna gitmek Verb
kafasının dikine gitmek Verb
kendi yoluna gitmek, bildiğinden şaşmamak, kendi bildiğini okumak.
çok uğraşmak/çaba harcamak, büyük zahmete katlanmak. (b) kasten/mahsus/bile bile yapmak.
aklı başı yerinde olmak Verb
güçlü muhakeme sahibi olmak Verb
diş geçirmek Verb
birine yaptırmak Verb
kılıç vb ile vurarak balta girmemiş ormanda kendine yol açmak Verb
bütün engellere karşın yolunda gitmeye devam etmek Verb
santim santim ilerlemek Verb
yol sormak Verb
itip kakarak öne geçmek Verb
birinin yoluna engel olmak Verb
bir iş hakkında tam bilgiye sahip olmak Verb
şaşırmak, yolunu kaybetmek, ne yapacağını bilememek.
(a) ilerlemek, ileri gitmek, (b) başarmak, başarı sağlamak, muvaffak olmak.
dönmek, geri gelmek.
hayatta başarı kazanmak Verb
dünyada başarı kazanmak Verb
zorla içine girmek Verb
elinden geldiğince çabuk gitmek Verb
mümkün olduğu kadar çabuk eve dönmek Verb
yolunu şaşırmak Verb
yavaş yavaş/tedricen (çok az masrafla) istediğini elde etmek, gayesine ulaşmak.
patika Noun
keçiyolu Noun
dar toprak yol Noun
kendine düşeni ödemek Verb
kendine düşen ödemek Verb
(a) hissesine düşeni ödemek, (b) mal bedelini) peşin ödemek, borca girmemek.
masrafını kendi ödemek.
engelleri yenerek kendine yol açmak Verb
bildiği/istediği gibi yapmak, canının istediğini yapmak.
US çamurda bata çıka ilerlemek Verb
çamur içinde bata çıka yürümek Verb
yoluna devam etmek Verb
kendine bir iş bulmak Verb
yolunu/çaresini bulmak.
istekli/muktedir olmak.
ne yapacağını bilmek
zorla/tehditle istediğini elde etmek.
omuz atarak kalabalığı yarmak Verb
kalabalıkta kendine yol açmak Verb
birini önlemek Verb
birine engel olmak Verb
birinin önünü kesmek Verb
birini engellemek Verb
yola düzülmek Verb
kendi yolundan gitmek Verb
gitmek, yola çıkmak, yol almak.
başkalarının öğütlerine kulak asmamak Verb
'ye doğru gitmek Verb
dil dökerek yolunu yapmak.
kalabalıkta kendine bir yol açmak Verb
ite kaka yol açmak, sokuşmak.
maharetle sokulup geçmek Verb
kalabalık içinden kendine bir yol açmak Verb
trafikte yol bulup ilerlemek Verb
epey başarı elde etmiş durumda
azimle ilerlemek Verb
yoksulluktan sivrilmek
birisinin gözüne girmek/sevgisini kazanmak.
güçlükle ilerlemek.
kendi çabasıyla okumak
kendi kazandığı parayla üniversitede okumak Verb
mesleğinde ilerlemek Verb
kalabalık arasından kendine yol açmak.
anayoldan uzaktaki evlerde yaşayan kişiler için yapılmış yol
yaklaşma yolu
yan yol
önemsiz faaliyet
dolaylı yol
umumi yol
ezbere iş görmek Verb
umum yol
kemeraltı.
kapı yeri
üçlü bahis: yarışta bahse girilen at veya köpek 1, 2 veya 3'üncü geldiğinde kazanılan bir bahis.
I
put $10 each way on Red Rum, so I won some money though he came second.
Adverb
bir maden ocağından dışarı çıkış yolu
bir liman ya da ırmakta gemilerin kullandığı şamandıralarla işaretlenmiş derin su yolu
sık kullanılan yol
ana kapı
giriş yeri
(gemi) yol almak Verb
(deniz) süratini artırarak ilerlemek Verb
(a) geri çekilmek, yol vermek, (b) çökmek, yıkılmak.
yarı yol
kolay yöntem
pataklamak Verb
telaşlı
telaşa gelmek Verb
ev yolu
dolaylı yol
havaalanında çıkış kapısından doğruca uçağa giden üstü kapalı koridor
atış yolu
kısa dar yol
(gemi) yol kaybetmek Verb
(a) yol açmak, (kenara çekilerek) yol vermek.
The people made way for the President. (b) (yol
açarak) ilerlemek.
make way through the forest.
yol vermek, yol açmak, geçmesini sağlamak.
make a penny go a long way: parasını idareli kullanmak, tutumlu davranmak.
karma ekonomi
zır zır
asla, hiç, kat'iyen, kesinlikle, hiçbir veçhile, imkânı yok. Adverb
imkânı yok, dünyada olmaz, çaresiz, asla, kat'iyen.
tek yol
bataklık köprüsü
özel yol
doğru yol
kamu yolu
suni kanal
rüküş
tasarruf yöntemi
bir yolunu bulup, ne yapıp yapıp. Adverb
direkt yolculuk
gelgit yatağı/kanalı. Noun
kanaldan gelgit akıntısı. Noun
tideland Noun
iki kollu
iki yollu
iki taraflı
yolda, hareket halinde, devinmekte, seyir halinde. Adverb
(sükûnetten) harekete geçerek. Adverb
ilerlemekte, başlanmış, yoluna girmiş.
Prepatations were under way . Adverb

way ile ayni anlama gelir. uzağa, öteye.
Go 'way!
bir gayri menkul lehine mevcut veya müesses olan geçit hakkı
ayni irtifak teşkil eden mürur hakkı
çok eskiden, uzun zaman önce.
irsaliye
bkz
taşıma belgesi (karayolu ve demiryolu taşımacılığında , taşınan mal karşılığı verilen ve hem alındı hem
de malların listesi niteliğindeki belge ; konş
çığır
(US) yerel bir istasyon için belirli bir yük
ev yolu
giriş, girilecek yol.
önlemek Verb
ara liman
uğrak limanı
(demiryolu) ara istasyonu.
(US) banliyö trafiği
posta treni, her istasyona uğrayan tren.
Deme ya! Sentence
İmkanı yok!
Hadi ya! Sentence
Hayatta olmaz!
Mümkün değil!