acımak.
I feel sorry for him: Ona acıyorum.
I feel sorry for whoever marries her! Onunla
evlenecek olana acırım (evlenecek olanın vay haline!).
He's very sorry for himself: Halinden şikâyetçi.
dokunmak, ellemek, el sürmek, dokunarak anlamak.
feel this cloth. Just feel the quality of the cloth.
Fiil
duymak, hissetmek.
to feel one's heart beating. to feel wind on one's face. to feel happy/well. to feel a toothache.
Fiil
el yordamiyle aramak/yoklamak/bulmak.
feel about for/after something: bir şeyi el yordamiyle aramak.
She felt in her bag for a pencil.
Fiil
anlamak, bilincine varmak.
She felt that he no longer loved her.
Fiil
duygulanmak, heyecana kapılmak.
Fiil
etkisini duymak, etkisinde kalmak.
Fiil
izlenimini/intıbaını uyandırmak, hissini vermek.
Fiil
inancında/kanaatinde olmak.
Fiil
dokunum, temas, dokunma duygusu/hissi, lâmise.
from the feel of it: dokununca.
to know something by the feel of it: Bir şeyi dokunarak anlamak.
İsim
dokunma, temas, elleme, dokununca edinilen his.
I like the feel of this cloth; it has a warm woolly feel. Let me have a feel.
İsim
sezi, seziş, sezme/önceden hissetme yeteneği.
to have a feel for what is right.
İsim
kendini yepyeni biri gibi hissetmek
Fiil
ahlaki bir yükümlülük duymak
Fiil
kendini yeniden doğmuş gibi hissetmek
Fiil
araştırmak, bulmaya çalışmak.
I'm feeling about for an answer to our difficulties.
el yordamı ile aramak
Fiil
içinde boşluk duymak
Fiil
içinden karşı konamayacak bir dürtü duymak
Fiil
birşey gibi hissetmek
Fiil
birşey gibi hissetmek
Fiil
kendini iyi hissetmek
Fiil
birine sempati duymak
Fiil
(kendini) daha iyi hissetmek.
feel fine: (kendini) çok iyi hissetmek.
feel well: keyfi
yerinde olmak.
feel unwell: keyifsiz/rahatsız olmak.
feel cold: üşümek. feel
hot/warm: terlemek, ateş basmak.
feel thirsty: susamak.
feel sure: emin olmak.
feel one's oats: (at) canlı olmak, (insan) kibirli olmak, böbürlenmek.
feel small: utanmak, makcup olmak.
kendini köşeye sıkışmış hissetmek
Fiil
kendini çaresiz hissetmek
Fiil
fiyatların yükseleceğini hissetmek
Fiil
başarıdan emin olmak
Fiil
yeri dar/sıkışık olmak, sıkışmak.
kendini birine yakın duymak
Fiil
elleriyle bir şeyi aramak
Fiil
birine sempati duymak
Fiil
birine yakınlık duymak
Fiil
acımak, merhamet etmek.
feel for someone in distress.
kendini rahat hissetmek
Fiil
...'mekten çekinmemek
Fiil
kendini enerjik hissetmek
Fiil
(kendinde) bir tuhaflık/acayiplik/anormallik hissetmek.
My head feels funny; may I lie down?
kendini iyi hissetmek
Fiil
kendini çok daha iyi hissetmek
Fiil
tam nedenini bilmeden kuvvetle hissetmek
Fiil
milletine güven duymak
Fiil
(a) canı istemek, arzu/istek duymak, istemek, arzu etmek.
I feel like seeing her: Onu göreceğim
geldi.
Do you feel like a swim? (b) benzemek, hissini vermek.
The cat's fur felt like silk.
pelte gibi/yorgun/bitkin/dermansız hissetmek.
My arms and legs feel like jelly .
kendine gelmek, kendini toplamak, iyi olmak, tam sıhhatte olmak.
I don't feel quite myself: Kendimi iyi hissetmiyorum.
birşey gibi hissetmek
Fiil
midesi bulanmak
Fiil, Tıp
bulantısı olmak
Fiil, Tıp
kusacak gibi olmak
Fiil, Tıp
midesi bulanmak
Fiil, Tıp
bulantısı olmak
Fiil, Tıp
kusacak gibi olmak
Fiil, Tıp
(a) şen ve zinde hissetmek, (b) kendini beğenmek, kendini yüksek görmek, böbürlenmek, gururlanmak.
(a) (karanlıkta vb.) ihtiyatla/yavaş yavaş ilerlemek.
They felt their way down the dark passage. (b) bocalamak, dikkatli davranmak, bütün dikkatini toplayarak hareket etmek.
He hasn't been in the job long and he's still feeling his way.
kendine gelmek, kendini toplamak, iyi olmak, tam sıhhatte olmak.
I don't feel quite myself: Kendimi iyi hissetmiyorum.
kurnazca/ustalıkla/maharetle araştırmak/anlamak/tahkik etmek.
kendini rahat hissetmemek
Fiil
kendini (bulunduğu yerde) yabancı hissetmek
Fiil
acımak, merhamet duymak, yüreği sızlamak.
yeniden formunu bulmak
Fiil
birinin nabzına bakmak
Fiil
kendini iyi hissetmemek
Fiil
utanmak, mahcup olmak, küçük düşmek, yerin dibine geçmek.
kendini tuhaf hissetmek
Fiil
(Br) canına tak etmek
Fiil
mali yönden zorluklar çekmek
Fiil
(gemicilik) baş tutmak
Fiil
cinsel organlarını okşamak/ellemek.
kendinde güç/istek/heves duymak, yapacak halde olmak, iktidarı olduğunu hissetmek.
I don't feel up to it: Bunu yapacak halde değilim.
kendini birşeye hazır hissetmek
Fiil
birşeye istekli olmak
Fiil
birine karşı yakınlık duymak
Fiil
kendini bitkin hissetmek
Fiil
el yordamıyla ilerlemek
Fiil
alışmak, ünsiyet peyda etmek.
You'll soon get the feel of the new job/car.
kendini iyi hissetmemek
Fiil
kendini kötü hissetmek
Fiil
terlemek, sıcaktan bunalmak.