(a) felakete uğramak, ıstıraba duçar olmak, belasını bulmak.
She rode fast down the hill but came
to grief and fell. (b) başarısızlığa/akamete/husrana uğramak,
mec. suya düşmek.
Although he worked hard, his plan came to grief.
acısını bağrına basmak Fiil
ayrılık acısı
mahvetmek Fiil
kederlendirmek Fiil
(a) başı derde girmek, güçlükle karşılaşmak, (b) başarısızlığa uğramak, (c)
come to grief over … : … için kederlenmek.
(a) felakete uğramak, ıstıraba duçar olmak, belasını bulmak.
She rode fast down the hill but came
to grief and fell. (b) başarısızlığa/akamete/husrana uğramak,
mec. suya düşmek.
Although he worked hard, his plan came to grief.
acıdan solup sararmak Fiil
kahrından ölmek Fiil
Allah Allah! acayip! vay canına!
elem, keder, acı, ıstırap, dert, gam, hüzün, şiddetli üzüntü.
She went nearly mad with grief after
the child died.
To my great grief I had no son: Heyhat, oğlum olmadı.
İsim
elem/keder kaynağı, felaket, bela, musibet, başbelası.
His wild behavior was a grief to his mother. İsim
iç acısı
ağızı bıçak açmamak Fiil
üzüntüden sararıp solmak Fiil
bir haksızlığı gidermek Fiil
çektiği acıyı başkasına göstermemek Fiil
acısını görmek Fiil
üzüntüden süzülmüş