devede kulak, önemsiz şey.
sadece bir formalite meselesi
başka birinin elinde alet olmak
Fiil
bir suçlunun elinde oyuncaktan ibaret olmak
Fiil
eski benliğinin enkazı durumuna gelmek
Fiil
varsayımlar üzerine dayanmak
Fiil
çok ucuza satın almak
Fiil
sırf, sadece, daha, henüz, alelâde, …'den başka değil.
He is still a mere child: O henüz bir çocuk!
It was a mere coincidence: Sırf bir tesadüftü/tesadüften başka bir şey değildi.
The cut was a mere scratch: Yara bir sıyrıktan ibaretti.
a mere nobody: önemsiz kişi, solda sıfır.
a mere nothing: pek önemsiz/hiç mesabesinde bir şey.
katkısız, karışıksız, saf, safi (şarap, dil vb.).
salt, sırf, belirtilenden başka değil.
sınır, hudut, sınır taşı, hudut işareti.
her an iptal edilebilecek vekâletname
kanuni bakımdan önemsiz açıklamalar
İsim
duruşma komediden ibaretti
duruşma komediden ibaretti
birine solda sıfır gibi davranmak
Fiil
bütün gün boğaz tokluğuna çalışmak
Fiil