flares -> flare

  1. titrek alevlerle yanmak (rüzgâra maruz meş'ale gibi), (alev) titremek.
    Candles flaring in the wind.

  2. flare up: parlamak, birdenbire alevlenmek.
    The fire flared up as the paper caught on.

  3. flare up/out: patlak vermek, birdenbire zuhur etmek/meydana gelmek, (isyan, ihtilâl vb.) çıkmak.

    The fighting flared up again in spite of the peace talks.
  4. parla(t)mak, parılda(t)mak, ışılda(t)mak.
  5. (çan şeklinde) yay(ıl)mak, genişle(t)mek, (borazanın ucu, kadın kloş etekliği vb. gibi).
    a flared
    skirt. The sides of the ship flare from the keel to the deck.
  6. açıkça ortaya atmak, teşhir etmek, gösteriş yapmak.
  7. ateşle/meş'ale ile işaret vermek.
  8. (titrek) alev, (kısa süren, yanıp sönen) ışık,/alev, yalaz.
    The flare of a match showed us his face.
  9. ânî parlama/parıltı, âni parlayan alev.
  10. (işaret için kullanılan) parlak ışık, ışıldama, göz kamaştırıcı aydınlık.
  11. ışıldak, meş'ale, işaret fişeği, işaretleşme maksadıyla parlak ışık veren her türlü cihaz.
  12. feveran, taşkınlık, âni öfkelenme/parlama, birdenbire gayrete gelme.
  13. (çan biçiminde) gittikçe genişleme/yayılma.
    The flare of a skirt. A bit more flare in the trousers.
  14. gittikçe genişleyen /yayılan şey.
  15. parlaklık: istenmeyen yansımalarla görüntü üzerine düşerek tabiîliği bozan fazla ışık.
  16. Fotoğrafçılık donukluk: fotoğraf makinesi içinde yansıyan ışığın fotoğrafta hasıl ettiği sisli/bulanık görünüş.
pist aydınlatması
paraşüt lü adınlatma cephanesi
noel ağacı
paraşütlü aydınlatma cephanesi
işaret fişeği İsim
güneş alevi: güneş lekelerine yakın yerlerde görülen aleve benzer parıltı. (Kozmik ve X-ışınlariyle yüklü
olup magnetik fırtınalar oluşturur).
ânide öfkelenmek/parlamak/hiddetlenmek.
iki yanı ışıklı uçak pisti
tenvir (aydınlatma) tabancası
parlamak Fiil
tutuşma
alev alma
çakış
alevlenme
alevlenmek Fiil
alev almak Fiil
parlama
harlamak Fiil
yalazlanma
çakma
en ufak bir şeyden parlamak Fiil
parlamak Fiil