1. ışıltı, ısıl-ışık: akkor haline gelen madenin yaydığı ışık.
    glow discharge: ışıltılı boşaltım.
  2. parlaklık, (kızıl) parıltı, kızıllık.
    The red glow in the sky. The oil lamp gives a soft glow. The
    glow of copper in the kitchen.
  3. kızarma, kırmızılık, yüzü yanma, ateş basma, sağlıktan veya aşırı beden çalışmasından ileri gelen cilt
    kırmızılığı.
    the glow of health on his cheeks.
    in a glow: yüzü/vücudu kızarmış/ısınmış.
  4. (şiddetli heyecan, öfke, tehevvür vb. sonucu) parlama, taşkınlık.
    a glow of anger/of happiness.

    in the first glow of enthusiasm: ilk heyecanın verdiği ateşle.
  5. şevk, gayret.
  6. ışımak, (ısıdan) kızarmak, ışık yaymak/saçmak, akkorlaşmak, akkor haline gelmek.
    The iron bar was
    heated till it glowed. The fire glowing in the darkness.
  7. parlamak.
    The cats eyes glowed in the darkness.
    He glowed with pleasure: Sevinçten/hazdan gözleri parladı.
  8. kızarmak, kızıllaşmak, kırmızılaşmak.
    Her cheeks glowed with shame: Utançtan yanakları kızardı.
  9. al al olmak, pembeleşmek, pembe/kırmızı bir renk almak.
    He was glowing with health: Sağlıktan
    yanakları kıpkırmızı idi (yanaklarından kan damlıyordu).
    The compliment made her glow (with pleasure).
  10. (kuvvetli bir duygu ile) yanmak, yanıp tutuşmak, şevke gelmek, köpürmek.
    to glow with love: sevda
    ile yanıp tutuşmak.
    to glow with rage: öfkeden köpürmek.
  11. (heyecanla/taşkın hislerle) dolmak, dolup taşmak, coşmak, kendinden geçmek, kabına sığamamak.
    to glow
    with pride: gururundan kabına sığamamak.
    to glow with admiration: hayranlıkla kendinden geçmek.
kızarmak Fiil
altın ışık
(Rudbeckia laciniata): uzun saplı, sarı çiçekli bir bahçe bitkisi. İsim
akkor buji
parlamak Fiil
ışıl lamba, neon lambası. İsim
gençlik ateşi
canla başla hareket etmek Fiil
ilk heyecanın verdiği ateşle
ilk hevesin verdiği şevkle