1. fışkır(t)mak.
    Blood gushed from the wound. Oil gushed from the broken pipe.
  2. coşmak, coşkunlukla/heyecanla konuşmak, aşırı hassasiyetle/taşkınlıkla/yapmacıklı ve gösterişli şekilde
    duygularını açıklamak.
    Women gushing over the baby.
  3. şiddetle/gürül gürül akmak.
    The stream gushes forth from the rock.
  4. taş(ır)mak, boşan(dır)mak, dök(ül)mek.
    Her eyes gushed with tears: Gözlerinden yaşlar boşandı.
  5. fışkırma, taşma, boşalma, dökülme.
    There was a gush of blood as the wound re-opened.
  6. fışkıran/taşan/boşalan/dökülen sıvı.
  7. taşkın ve yapmacık sevgi vb. gösterisi, aşırı heyecanlı/coşkun konuşma.
    a gush of expressions of sorrow.
  8. (kuvvetli bir duyguyu) ânide açıklama/belirtme, ânî belirti, tezahür.
bir borudan fışkırmak Fiil
fışkırtmak Fiil
fışkırmak Fiil
fışkırtmak Fiil