incitmek, gücendirmek, darıltmak, gönlünü/kalbini/hatırını kırmak, rencide etmek.
He piqued her by refusing her invitation.
gururunu/izzeti nefsini yaralamak.
kışkırtmak, tahrik etmek.
to pique someone to answer a challenge.
pique on/upon: böbürlenmek, övünmek, gururlanmak, kendini bir şey zannetmek, çalım satmak.
He piques himself on his skill as a cook.
öfkelendirmek, kızdırmak, öfke ve nefret uyandırmak.
incinme, gücenme, darılma.
...'in ilgisini çekmek
Fiil
...'in ilgisini çekmek
Fiil