(US) Br hisse senedi tahsisi belgesi
yetki, salâhiyet, izin, ruhsat, haklı sebep.
He had no warrant for what he did. İsim
güvence, teminat, garanti, kefalet. İsim
yetki/onaylama belgesi, izin/yetki/hak veren belge.
Their vote of confidence was his warrant to continue his investigation. İsim
haklı sebep.
She had no warrant for her suspicion. İsim
(a) tutuklama emri, tevkif müzekkeresi.
The police have a warrant for his arrest. (b) arama emri.

You can't search my house without a warrant .
İsim, Hukuk
atama/tayin emri. İsim, Askerlik2
ödeme emri. İsim
alındı, makbuz. İsim
yetki/salâhiyet vermek, memur etmek.
The law warrants his arrest.
to warrant someone to do
sth: bir kimseye bir hususta yetki vermek.
Geçişli Fiil
haklı göstermek, desteklemek, doğruluğunu kanıtlamak.
That warrants the theory.
He had no warrant
for his hopes: Umudunu destekleyecek hiçbir sebep yoktu.
Geçişli Fiil
temin etmek, teminat vermek.
I warrant you … : Sizi temin ederim ki …
It won't happen again,
I warrant you: Emin olunuz ki bu bir daha tekerrür etmeyecek.
Geçişli Fiil
garanti etmek, güvence/teminat vermek, zarar ve hasarı tazmin edeceğini taahhüt etmek.
to warrant
safe delivery. This material is warranted (to be) pure silk.
Geçişli Fiil
kefil olmak. Geçişli Fiil
izin/ruhsat vermek. Geçişli Fiil
hak kazandırmak. Geçişli Fiil
mazur göstermek.
Nothing can warrant such rudeness: Bu kabalığı hiçbir şey mazur gösteremez. Geçişli Fiil