one
bir.
Only one person: yalnız bir kişi.
page one: birinci sayfa.
one
tek, biricik, yegâne.
You are the one man I can trust: Güvenebileceğim tek adam sensin.
one
(herhangi) bir.
one evening this week.
I saw him one day last week: Onu geçen hafta bir
gün gördüm.
one summer day: bir yaz günü.
one
bir, bütün, birleşik, birlik (halinde), aynı, birleşmiş.
They held one opinion: aynı fikirde idiler.

one nation, indivisible: bölünmez, birleşmiş bir millet.
They replied in one voice: Hep birlikte/bir ağızdan cevap verdiler.
one
… adında biri/bir kimse.
one John Smith was elected: John Smith adında biri seçildi.
one
bir rakamı/sayısı, birim.
one
biri, birisi, bir tane(si), bir tek kişi/şey.
There is only one left: Bir tane kaldı.
one of:
(içlerinden) birisi.
one of a group: gruptan bir kişi.
one at a time: birer birer.
one
(oyunlarda) birli.
one
bir dolarlık banknot, bir papel, teklik.
one
(Yeni Platonculukta) bütün varlıkları meydana getiren tek kaynak.
one
bir kimse/şey, biri.
one of the poets: şairlerden biri.
one of the poems was selected for the
book: Kitap için şiirlerden biri seçildi.
Zamir
one
şahıs, kişi.
He's a quiet one: Sessiz bir kişidir.
our loved ones: sevdiklerimiz.
He's
a knowing one: Çok bilmişin biridir.
I am not the one waste time: Vaktini boşa geçirecek kimse değilim.
the old ones: yaşlı kişiler, yaşlılar.
Zamir
one
insan (herhangi bir kimse).
In time, one just gets fed up: Zamanla insan bıkıveriyor.
When
one thinks: Düşünüldüğü zaman/insan düşündüğü zaman.
one must work hard to achieve success: Başarıya ulaşabilmek için sıkı çalışmak gerekir.
Zamir
one
aynı/tek şahıs/kişi.
Dr. Jekyll and Mr. Hyde were one and the same. Zamir
A number 1 ile ayni anlama gelir. âlâ, mükemmel, birinci sınıf. The meals there are A-one:
Orada yemekler mükemmeldir.
mükemmel teçhiz edilmiş (gemi).
bir kişinin oynadığı ya da önemli olduğu sahne oyunu veya sirk
hepsi bir, farketmez.
(a) tamamen aynı, birbirinin aynı/tıpkısı/benzeri.
They are all one in their love of music. (b)
farksız, farketmez, eşit, aynı, bir.
It is all one to me whether you stay or go: İster kal, ister git, bence bir/farketmez.
her hangi
imza koymak Fiil
birlikte, bir bütün halinde, birlik ve âhenk içinde, anlaşmış, uyuşmuş, aynı fikirde.
The two judges
were at one about the winners.
uygun zamanında
yanında
üzerine atılmak Fiil
amaca varmak Fiil
gelirini artırmak Fiil
bir olmak Fiil
pozisyonunu değiştirmek Fiil
etüdlerini tek bir konuya hasretmek Fiil
sözlerini teyit etmek Fiil
saatine bakmak Fiil
mevkiini belirtmek Fiil
ziyaret etmeyi bırakmak Fiil
malını mülkünü mirasçılar arasında paylaştırmak Fiil
çileden çıkarmak, çıldırtmak, deli etmek.
abonmanı bırakmak Fiil
her biri
beheri
sesini yükseltmek Fiil
unutulmak Fiil
her, her bir.
Every one of you will be personally responsible: Her biriniz şahsen sorumlu tutulacaksınız.
aşırı taleplerde bulunmak Fiil
bir bir incelemek Fiil
binaya ilaveler yapmak Fiil
tonga
mandepsi
gözde
yardıma muhtaç olmadan bir işi başarmak Fiil
kendi eşyasını kendi tedarik etmek Fiil
ilk başta
bir kere
bir an için
aklı başında olmak Fiil
işi kendisi için biçilmiş kaftan olmak Fiil
hayatını tehlikeye atmak Fiil
hayatını tehlikeye atmak Fiil
gemisine katılmak Fiil
vadesinde ödemek Fiil
(tehlike karşısında) soğukkanlılığını korumak, paniğe kapılmamak.
When Tim heard the fire alarm he
kept his head and looked for the nearest exit.
Fiil
tanışmak Fiil
masraf kısmak Fiil
(a) savurgan, müsrif, kolayca para harcayan, (b) bön, enayi, avanak.
davasını kaybetmek Fiil
bayrak indirmek Fiil
(a) ilk/birinci olmak, başta gelmek, (b) evlenmek, birleşmek.
They were made one: Evlendiler.
midesini bulandırmak Fiil
mahkeme huzuruna çıkmak Fiil
sıvışmak Fiil
vasiyetnamesini yazmak Fiil
vefat etmek Fiil
yükümlülüklerini yerine getirmek Fiil
adımını sıklaştırmak Fiil
parasını yanlış yere yatırmak Fiil
hedefine isabet ettirememek Fiil
karakter oluşturmak Fiil
dokunmak Fiil
ailesini ihmal etmek Fiil
hiç kimse.
no one is home: evde hiç kimse yok. Zamir
kendi (öz şahsı), kendi(si), öz(ü), benlik.
Look out for number one: Kendi çıkarına bak.
Don't
always think of number one: Hep kendini düşünme (bencil olma).
birinci, en âlâ, en iyi, en önemli.
ilk, birinci, bir numaralı, en başta gelen.
Our number one difficulty.
He is public enemy number
one: Bir numaralı halk düşmanıdır.
halk arasındaki şöhretini sürdürmek Fiil
artık ruhunu sıkmıyor
birbirini, birbirine.
Love one another: Birbirinizi seviniz.
Help one another: Birbirinize yardım ediniz.
birbirni.
They love one another: Birbirlerini seviyorlar.
herbiri, birbir(ler)i(ni).
They struck at one another: Birbirlerine vurdular.
They were in
one another's way: Birbirlerinin yolu üzerinde idiler.
Zamir
birer birer, birbiri ardından/ardınca, birbiri peşinden.
adet
bir gün evvel
birer
tek gözlü
tek kat
çeyrek
(US) kolay iş
çocuk oyuncağı
teklik
aylık senet
bir kerelik yapılan
tekrarlanmayan
kaçık
basının politik partilerden yalnızca biriyle ilgili haberler vermesi ya da tek partiyi tutması
herkesin oy hakkının eşit olması
bir ters bir yüz
tek fiyatla satış yapılan dükkân
bir konuda bir kere yayınlanan dergi. İsim
aktörün sahneye bir defa çıkması. İsim
bir kaşık
bir yıllık hapis cezası
bir aktifin ya da yatırımın işlemeye başlaması
birebir
üstün, baskın, avantajlı durumda. Sıfat
rakibinden bir sayı ileride. Sıfat
birer, her birine bir sayı.
The score was one up in the ninth inning. Sıfat
üstünlük sağlama
üste çıkma becerisi
uluslararasıcılık
tek dünya
liberal
mektuplarını açmak Fiil
dükkânını açmak Fiil
saçlarını ayırmak Fiil
geçmek Fiil
borcunu ödemek Fiil
hesabını görmek Fiil
görevini yerine getirmek Fiil
ipi koparmak Fiil
işinıbırakmak Fiil
vicdanını yoklamak Fiil
oyunu kullanmak Fiil
masraflarını geri almak Fiil
yaptığı masrafları geri almak Fiil
üyeliğini yenilemek Fiil
haklarından vazgeçmek Fiil
kararını sonraya bırakmak Fiil
servetine yeniden kavuşmak Fiil
kendisine hâkim olmak Fiil
imzasını atmak Fiil
ağız açtırmamak Fiil
başlangıç noktası, ilk fikir/durum vb.
go back to square one: başlanılan yere dönmek, yeniden
başlamak.
If this plan fails, we'll have to go back to square one.
ziyaretlerini kesmek Fiil
gözlerini yormak Fiil
yetkisini aşmak Fiil
hayran bırakmak, meftun etmek, derin iz/intiba bırakmak.
dinleyicilerini büyülemek Fiil
sözüne inanmak.
I took you at your word: sözün(üz)e inandım.
vb ötürü soluğu kesilmek Fiil
izne çıkmak Fiil
izin isteyerek gitmek Fiil
okurlarını sürüklemek Fiil
sorunları bir bir ele almak Fiil
düşüncelerini açığa vurmak Fiil
hıncını dökmek Fiil
ölesiye
yerini boşaltmak Fiil
sözlerini boşa harcamak Fiil
kullandığı sözcükleri tartmak Fiil
hangisi
ilgi alanını genişletmek Fiil
abonmanını bırakmak Fiil
rızasını vermemek Fiil
sataşmak Fiil
hayatını yazmak Fiil
çocuk.
(hayvan) yavru.
up
to accelerate Fiil
to give preference to Fiil
to advance Fiil
to accelerate Fiil
to bring forward Fiil
to highlight Fiil
to come out Fiil
to stand out Fiil
to loom large Fiil
to distinguish yourself Fiil
to shine Fiil
to bulk large Fiil
figure prominently Fiil
to crowd forward Fiil
to lead the way Fiil
to go in front Fiil
get the upper hand, gain the upper hand, have the upper hand Fiil
to bring to front Fiil, Bilgi Teknolojileri
to lay before Fiil
to beetle Fiil
suggestion İsim
to broach Fiil
to put forward Fiil
to submit that Fiil
to put forth Fiil
to maintain Fiil
to propose Fiil