kıstırma(k), (iki yüzey veya nokta arasında) sıkıştırma(k), çimdikleme(k), ısırma(k). The dog nipped him on the leg.
(çimdikleyerek/ısırarak/makasla keserek) koparmak, kırpmak, kesmek. to nip off the corner of the page with scissors.
büyümesini/gelişmesini/yayılmasını) engellemek/önlemek. to nip a rumor.
(soğuk) dondurmak, sızlatmak. A sharp wind nipped his ears.
nip off/away/out/up/down: sıvışmak, gizlice kaçmak, tüymek. I'll nip out and buy a newspaper:
Bir koşu gidip gazete alacağım. nip in (the cloth): elbiseyi büzdürmek/daraltmak. I had to nip this dress in at the waist to make it fit: Bu elbiseyi bedenime uydurmak için belinden daralttım.
(içkiyi) yudumlamak, yudum yudum içmek.
çalmak, aşırmak, hırsızlamak, araklamak.
yakalamak, kapmak, almak.
azar(lama), tevbih, keskin/kırıcı söz/tenkit.
keskin soğuk, don. There is a nip in the air: Hava soğuyor.
(peynirde) acılık, yitilik, keskin tat. cheese with a nip.