1. (a) çıkmak.
    come up to the surface again: tekrar suyun yüzüne çıkmak. (b) söz konusu edilmek,
    ele alınmak, üzerinde görüşülmek, ortaya atılmak.
    Your question came up at the meeting. (c) gündeme alınmak.
    The farm bill comes up for a vote next Monday. (d)
    Brit. (okula/üniversiteye) kaydolunmak, başlamak, yatılı girmek.
    He came up to the university. (e) (piyango vb.) çıkmak, vurmak, isabet etmek.
    My number will never come up. (f) (olay) olmak, vukua gelmek.
    I'll let you know if anything comes up. (g) (toplumdaki yeri, mevkii, rütbesi) yükselmek, (h) yaklaşmak, yanına gelmek.
    He came up and said: “Pleased to see you.” (i) (temizlendikten vb. sonra) -leşmek, … olmak.
    The silk dress came up beautifully: İpek elbise temizlenince güzelleşti. (j)
    come up in the world: hayat standardı yükselmek, zenginleşmek. (Tersi:
    come down in the world). (k) kusmak.
birinin sırası geldi (ceza, zahmetli bir iş vb. de).
His number is up: Sıra şimdi onun/yandı/mahvoldu.
bir aksilik çıkmazsa
(belaya/zorluğa) çatmak, (zorlukla vb.) karşılaşmak.
The workers came up against their employer's
unwillingness to pay higher wages.
to come up against someone: birisi ile ihtilâfa düşmek/çatışmak/zıt gitmek.
biriyle çatışmak Fiil
bir sorunla karşılaşmak Fiil
bir zorlukla karşılaşmak Fiil
mahkeme huzuruna çıkmak.
müzakere edilmek
tartışmaya konu olmak Fiil
tartışılmak Fiil
tartışmaya açılmak Fiil
seçim zamanı gelmek Fiil
seçilme zamanı gelmek Fiil
gelecek hafta duruşmaya gelmek Fiil
gelecek hafta duruşmaya gelecek olmak Fiil
incelemeye tabi tutulmak Fiil
inceleme konusu olmak Fiil
incelenmek Fiil
piyango vurmak Fiil
(zor durumdan) cesurca neşe içinde kurtulmak Fiil
kendi alınteriyle yükselmek Fiil
(a) yaklaşmak, … derecesine erişmek, (belirli bir seviyeyi) tutturmak, eşit olmak.
Your recent work
hasn't come up to your earlier standards. (b) yetişmek, ulaşmak, yaklaşmak.
He came up to us in the street.
birşeye uygun olmak Fiil
birşeyi yerine getirmek Fiil
birşeyi karşılamak Fiil
(Br) Londra'ya gitmek Fiil
(a) (birine) yetişmek, yaklaşmak.
I came up with them as they were turning the corner: Köşeyi
dönerken onlara yetiştim. (b) temin/tedarik etmek, sağlamak, (c) (plan, cevap, bir soruna çözüm vb.) bulmak, takdim/teklif etmek, öne sürmek, ortaya atmak.
We weren't able to come up with any new suggestion. He came up with a better idea.
teori ortaya atmak Fiil
bir teori ortaya atmak Fiil
bir şeye cevap bulmak Fiil
delil ortaya çıkarmak Fiil
düşünmek Fiil
para bulmak Fiil
para denkleştirmek Fiil
fikir bulmak Fiil
ortaya atmak Fiil
standardın altında kalmak Fiil
Bir işim çıktı.
Bir işim çıktı.
istenilen koşulları sağlamak, isteğe uygun olmak.