compromise ...

  1. Fiil ...'den taviz vermek
  2. Fiil ...'den ödün vermek
uzlaşma, uyuşma.
ara-çözüm: bazı şeylerden karşılıklı vazgeçerek varılan anlaşma.
We should settle, our differences
by compromise not by war.
ortalama çözüm, zıt şeylerin ortası, en uygun hal çaresi.
They agreed on (came to/reached) a compromise
after much negotiation.
ödün, taviz.
şöhretini/itibarını tehlikeye koyma(k), şeref ve haysiyetinden fedakârlık (yapmak), şöhretine halel getirme(k).

A compromise of one's integrity.
uzlaş(tır)mak, uyuş(tur)mak, anlaş(tır)mak, (isteklerinden karşılıklı fedakârlıklar yaparak) ortalama
çözüm bulmak, ikisinin arasını bulmak, uzlaşmaya varmak.
They compromised on several key issues.
bir işin sonucunu tehlikeye maruz bırakmak.
aksi tesir göstermek, gayrımüsait/istenmeyen sonuç doğurmak.
Being seen with him compromised my reputation.
şeref ve haysiyetini ihlâl edecek tavizde bulunmak, haysiyet kırıcı anlaşmaya razı olmak.
Don't compromise
with your principles.
(a) pazarlıkla/anlaşma ile taahhüt altına sokmak, (b) yola getirmek, anlaşmaya razı etmek.
tahkimname İsim, Hukuk