1. Fiil tekmelemek, tekme atmak/vurmak, (ayakla) vurmak.
    He kicked the boy who was trying to catch the ball.
  2. Fiil tepmek, çifte atmak/vurmak.
    The horse kicked me when I tried to ride it.
  3. Fiil (silah) geri tepmek.
    When she fired the gun, it kicked so hard that she nearly fell backwards.
  4. Fiil (ayakla topa) vurmak.
    kick a ball.
  5. Fiil (topa) vurup gol atmak.
    to kick a goal in football.
  6. Fiil (pokerde) peyi artırmak, fazla para sürmek.
  7. Fiil tepinmek, tekme atar gibi ayağı sallamak.
    The baby was kicking and crying.
  8. Fiil tekmeleyerek kovmak.
  9. Fiil direnmek, ayak diremek, karşı durmak, itiraz etmek, yakınmak, şikâyet etmek.
  10. Fiil hareketli/cevval/faal olmak.
    alive and kicking.
  11. Fiil (uyuşturucu madde iptilâsından) kurtulmak, (fena alışkanlığı) terketmek.
  12. İsim tekmeleme, tekme/çifte atma.
  13. İsim tekme.
    give a kick: tekme vurmak/atmak, tekmelemek.
    give a kick at the door/give the door a
    kick to open it: tekme vurarak kapıyı açmak.
    give someone a kick in ass: birinin kıçına tekmeyi vurmak.
  14. İsim çifte, çifteleme eğilimi.
    That horse has a mean kick: O at fena çifte atıyor.
  15. İsim (içki) kuvvet, sertlik.
    That whiskey has quite a kick: O viski çok sert.
  16. İsim (silah) geri tepme.
  17. İsim yakınma, şikâyet, karşı gelme.
  18. İsim kuvvet, enerji, çeviklik, zindelik, şevk.
    He has no kick left in him: Bitkin ve mecalsizdir.
    He's
    a sick man, but he still has some kick in him.
  19. İsim (a) heyecan, zevk.
    Driving a car at high speed gives her a kick. She drives fast (just) for kicks.

    get a kick out of sth: bir şeyden zevk almak/heyecan duymak. (b) kuvvetli fakat geçici ilgi/heves.
    do sth for kicks: bir şeyi gelip geçici bir arzu ile/sırf eğlenmek için yapmak.
  20. İsim (futbol) (a) (topa) vuruş/vurma, (b) (topa) vuruş tarzı, (c) vurularak atılan top, (d) vurulan topun
    gittiği mesafe, (e) vuruş sırası.
  21. İsim (camcılıkta) su bardağının/şişenin vb. tabanındaki çukurluk.
sabırsızlanarak beklemek Fiil
(a) eğlenmek, hoş vakit geçirmek, oyalanmak, (b) serbest hareket etmek.
(a) sabırsızlanarak beklemek, (b) kendini zevke vermek, eğlenceye dalmak, (c) sevinçten zıplamak,
k.d. etekleri zil çalmak.
tepmek Fiil
tepmek Fiil
modaya uygun
geri tepme
yeni bir coşkuya kapılmak Fiil
röveşata İsim, Spor
corner ile ayni anlama gelir. (futbolda) korner/köşe vuruşu.
korner vuruşu İsim, Spor
direkt serbest vuruş İsim, Spor
yere düşüp zıplayan topa vurma. İsim
balık kuyruğu vuruşu: yüzerken iki ayağı birleştirerek suya vurma.
flutter ile ayni anlama gelir. (yüzmede) ayak vurma, dizleri hareketsiz tutup ayakları hızlı hızlı kaldırıp vurarak yüzme.
frikik
serbest vuruş
(futbol) serbest vuruş. İsim
kurbağalama yüzüş.
tekmelenmek Fiil
tekme yemek Fiil
kovulmak Fiil
(Br) pasaportunu almak Fiil
kale vuruşu İsim, Futbol
kale atışı İsim, Futbol
(US) bir mevki sahibi olmak Fiil
endirekt serbest vuruş İsim, Spor
pek ilginç yanı olmamak Fiil
penaltı atışı İsim, Futbol
penaltı vuruşu İsim, Spor
(futbol) yerden vuruş, topu yere koyarak vurma. İsim
başçavuş. İsim
düşmüş birine tekme atmak Fiil
bir yerde olmuş olması gerekmek Fiil
avare avare dolaşmak Fiil
(a) (birisine) kötü davranmak, fena muamele etmek, itip kakmak, sağa sola sürmek, uşak muamelesi yapmak,
(b) (teklif/proje) irdelemek, münakaşa etmek, (üzerinde) düşünüp taşınmak, ince eleyip sık dokumak, (c) diyar diyar dolaşmak, sık sık iş/yer değiştirmek.
He's been kicking about Africa for years. (d) bir köşeye atılmak, bir köşede unutulup kalmak.
That old thing has been kicking about the house for years. (e) (gizli bir yere) saklamak.
“Where's my cap?” “Oh, it's kicking about somewhere.”
direnmek, ayak diremek, (bir şeye) karşı gelmek/koymak, yapmak istememek.
kick against the pricks:
kendi zararına olarak karşı gelmek.
muhalefet etmek Fiil
karşı koymak Fiil
yetkililere kafa tutmak, inkâr edilemez gerçekleri hiçe saymak, beyhude kafa tutarak kendine zarar getirmek, kafasını taşa vurmak.
bir tasarı
ona buna gereksiz iş buyurmak Fiil
konu vb üzerine düşünmek Fiil
bir tasarıyı ufak çapta gerçekleştirmeye çalışmak Fiil
kendi üstün gücünü başkaları üzerinde kötüye kullanmak Fiil
sık sık iş değiştirmek Fiil
tartışmak Fiil
bir şeyin üzerinde uzun uzun düşünmek Fiil
direnmek, ayak diremek, (bir şeye) karşı gelmek/koymak, yapmak istememek.
kick against the pricks:
kendi zararına olarak karşı gelmek.
tekme ile (ayakla vurup) fırlatmak.
He kicked away the last part of the fence.
(a) (silah) geri tepmek, (b)
ABD- argo rüşvet vermek, (rüşvet olarak) kârdan pay vermek, (c) (motor)
vuruntulu çalışmak, (d) topa vurup geri göndermek.
(tekme ile) vurup yıkmak/devirmek.
kick down a hedge/barrier.
çıktıktan sonra nankörlük etmek Fiil
(a) hisse/pay ödemek/vermek, (b) ölmek, (c) tekmeleyip çökertmek, (kapıya) tekmeyi vurup içeri girmek,
(d)
kick someone's teeth in: (birine) vurup dişlerini dökmek, suratını dağıtmak.
(kişiyi) hor görmek Fiil
aşağılamak Fiil
herhangi bir şeyi başlatmak Fiil
bir alışkanlıktan kurtulmak Fiil
geri tepme
(a) (futbol) topa vurarak oyuna başlamak, (b)
argo ölmek, (c)
k.d. başla(t)mak.
pişman olmak, dövünmek, dizini dövmek, esef etmek.
When Jo missed the train, he kicked himself for
not having left earlier. 20
kick out
k.d. (a) kovmak, işine son vermek, kapı dışarı atmak.
He should be kicked out of our club. (b) tekmelemek, tekme savurmak.
The man kicked out his assaillants.
(US) kovulma
(patlamalı motor) çalışmaya başlamak.
gemi azıya almak, hiçbir bağ/kayıt tanımamak.
(kapı) koruyucu levha: kapının alt kısmına konulan levha. İsim
(kadın etekliğinde) kırma, plise. İsim
tekmelemek Fiil
kıçına tekme atmak Fiil
birini kovmak Fiil
birini iş inden kovmak Fiil
birini işinden kovmak Fiil
ölmek, nalları dikmek, cartayı çekmek.
ölmek, nalları dikmek.
bir planı çökertmeye çalışmak Fiil
kapıyı tekmeleyerek açıp içeri girmek Fiil
uyuşturucu madde alışkanlığını bırakmak/terketmek, kötü alışkanlıktan kurtulmak.
yarı dönüş: kayakçılıkta dururken bir kayağı yukarı kaldırıp 90° döndürerek yere basma ve sonra öbürünü ona paralel duruma getirme İsim
(a)
ABD- argo hâdise çıkarmak, ortalığı karıştırmak, karışıklık yaratmak.
He kicked up a lot
of trouble. (b) tekmeleyerek yukarı göndermek, (c)
kick up a fuss = kick up a row = raise a row = kick up a dust: mesele çıkarmak, şiddetle itiraz etmek, kıyameti koparmak, tozu dumana katmak.
When the teacher gave the class 5 more hours of homework, the class kicked up a fuss.
velvele çıkarmak Fiil
çok dedikoduya neden olmak Fiil
ortalığı telâşa vermek, yaygara koparmak, pireyi deve yapmak, (hiç yoktan) mesele çıkarmak.
kabul etmemek Fiil
protesto etmek Fiil
kasıp kavurmak Fiil
bir yeri gürültüye boğmak Fiil
olay çıkartmak Fiil
şikâyet
bir yeri gürültüye boğmak Fiil
kıyameti koparmak, bağırıp çağırmak, çekişmek, (hiç yoktan) mesele çıkarmak, bağırarak münakaşa etmek.
(şerrinden kurtulmak istenilen bir politikacıyı vb.) yüksek fakat nüfuzsuz bir mevkie atamak.
(bir kimseyi başından savmak için) daha yüksek ve az mes'uliyetli göreve atamak.
'dan heyecan duymak Fiil
zevk almak Fiil
beğenmek Fiil
eğlenmek Fiil
hoşlanmak Fiil
bir şeyin tadını çıkarmak Fiil
bir şeye gıcık olmak Fiil
bitkin ve mecalsiz olmak Fiil
düşkünezenlik etmek, düşene bir tekme de kendisi vurmak.
Kick him down: Vur abalıya!
nalları dikmek (argo) Fiil