matter of fact

  1. Hukuk (delillere göre hükme bağlanacak olan) iddia, beyan.
  2. olgu, vakıa, gerçek.
hakikaten, filhakika, aslında, aslını ararsan, işin doğrusu, daha doğrusu, nitekim.
Officially he
is in charge, but in fact his secretary does all the work. He doesn't mind, in fact, he's very pleased.
I finished it yesterday, as a matter of fact: Aslında/daha doğrusu onu dün bitirdim.
aslında, işin doğrusu, gerçekte(n), hakikatte, hakikaten, zaten, filhakika.
sıradan
hayale kapılmaz
heyecansız
alelade
gerçek, olmuş, gerçekçi, açık, apaçık, gerçeklere/olaylara dayanan.
She gave us a matter-of-fact appraisal
of the situation.
Sıfat
alelâde, tabiî, basit, yavan, sıkıcı, kuru, maddî, pratik, hayale kapılmaz, heyecansız.
She said it
calmly and firmly in a matter-of-fact voice: Bunu sakin ve heyecansız bir sesle ve kesinlikle söyledi.
Sıfat