1. imkânı yok, olanaksız, olmaz, imkânsız.
    You can't refuse now- it's just not on! Artık reddedemezsin, buna imkân yok!
kat'iyen, hiçbir suretle, asla, sakın.
hiçbir şekilde Zarf
asla, kat'iyen, hiçbir zaman.
You will never be a doctor, not on your life.
asla, kat'iyen, olmaz.
biriyle selamı sabahı kesmiş olmak Fiil
bulunmaz Hint kumaşı olmamak Fiil
çimlere basmayınız
çimlere basmak yınız
kabul ettireceği mazereti olmamak Fiil
ölümü ona dokunmadı
sırsıklam, çok ıslanmış.
eşit/denk değil, çok farklı, uymaz, benzemez.
The second half is not a patch on earlier sections:
İkinci parça öncekilere uymuyor.
not to be a patch on someone: birinin eline su dökememek.
kılına (bile) dokunmamak, nazik/kibar davranmak, hiçbir zararı dokunmamak. not harm a fly.
dayanağı/mesnedi olmamak, tutar tarafı olmamak, mesnetsiz olmak, savunulacak/müdafaa edilecek tarafı
olmamak, kuvvetli delilden yoksun olmak.
pazarları kapalıdır
kuralları önemsememek Fiil
resmiyeti boşvermek Fiil
kuralları boşvermek Fiil
resmiyeti bir kenara bırakmak Fiil
!: bulunmaz Bursa kumaşı değil ya! gökten zembille inmedi ya! Amasyanın bardağı, biri olmazsa bir daha!
eski mevkiinde olmamak Fiil
biriyle dargın olmak Fiil
telefonu olmamak Fiil
telefonla erişilemez olmak Fiil
her zaman rastlanır olmamak Fiil
yanında metelik bile bulunmamak
üzerinde hiç parası olmamak Fiil
iddialarını birer birer çürütmek, savunmasız bırakmak.
şekle fazla bağlı kalmamak
açıkçası, doğrusunu söylemek lâzımgelirse.
Not to put too fine a point on it, I didn't think your
performance was very good.
değersiz, kıymetsiz, beş para etmez, kâğıdı kadar bile değeri yok.