1. , (sayılardan sonra:
    dozen). düzine, 12 tane.
    a long dozen = baker's dozen: on üç (adet).

    half a dozen: yarım düzine.
    sell by dozen: düzine ile satmak.
    talk nineteen to the dozen: çene çalmak, gevezelik etmek.
    dozens and dozens of time: kırk/yüz/bin kere.
    dozens of people came: düzinelerle insan geldi.
    $2 a dozen: düzinesi 2 dolara.
sudan ucuz, bedava, kolayca elde edilebilir, her yerde bulunur.
Those comic T-shirts are a dime a dozen.
tam on iki tane
tam bir düzine
düzinesi için bir dolar istemek Fiil
on üç (eskiden noksan tartı cezasına çarpılmamak için ekmekçiler bir düzine yerine 13 tane verirlerdi).
düzineyle
düzine ile
(a) her gün yapılan 12 jimnastik hareketi, (b) günlük işler.
yarım düzine
yarım düzine
artık düzine, 13 adet. İsim
düzinelik ambalaj
malları on ikilik ambalajlar içinde satmak Fiil
makine gibi konuşmak Fiil
habire/durmadan konuşmak.
durmadan konuşma
(US) bini bir para olmak Fiil
Ha bu, ha öteki; ikisi de aynı, farketmez; ha Ali kel, ha kel Ali.