1. keman.
  2. Denizcilik masa yalpalığı, vapurlarda tabakların fırtına esnasında düşmemesi için masaların kenarına çekilen korkuluk.
  3. dolandırıcılık, hile, dalavere.
    be on the fiddle: hile/dalavere ile para kazanmak.
  4. keman çalmak.
  5. hile/sahtekârlık yapmak, dolandırmak, aldatmak.
    to fiddle one's income tax: vergi beyannamesinde hile yapmak.
odasını araştırıp karıştırmak Fiil
zaman öldürmek Fiil
zinde, neşeli, sağlam, sağlıklı, turp gibi, sıhhati/keyfi yerinde.
I'm as fit as a fiddle: Turp gibiyim.
sırım/çakı/çivi gibi, turp gibi, tam sıhhatli, zinde.
bir karış (asık) surat (gerçek üzüntü hallerinde kullanılmaz).
He came in with a face as long as a
fiddle: Bir karış suratla içeri girdi.
double bass.
formda olmak Fiil
double bass
formunda olma
suratı asık olmak Fiil
suratı bir karış olmak Fiil
ikinci derecede rol oynamak.
birinci derecede rol oynamak Fiil
ikinci derecede rol oynamak Fiil
ikinci derecede olmak Fiil
ikinci rolde oynamak Fiil
bir karış surat asmak Fiil
(a) ikincilik, az önemli durum.
to be/play second fiddle: önemini kaybetmek, gözden düşmek, bir
kenara atılmak. (b) orkestrada ikinci kemanın çaldığı parça.
kurcalamak, oynamak, karıştırmak.
Stop fiddling (around) with that gun, it might explode.
kurcalamak Fiil
karıştırmak Fiil
gelir vergisi beyannamesinde rakamlarla oynamak Fiil
oyalanmak, vakit öldürmek.
to fiddle time away = to fiddle away one's time: oyalanarak vaktini
boşa harcamak.
to fiddle away hours: saatlerini boşa geçirmek.
değersiz şeyler
saçma söz
bir işi araştıra araştıra keşfetmek Fiil