(a) can çekişmek, son nefesini vermek, ölmek üzere olmak, (b) (yorgunluktan vb.) yapmaya takati kalmamak,
iflâhı kesilmek, takati kalmamak.
(a) son nefesinde, ölmek üzere, (b) son anda, son dakika(sın)da.
son nefesini verir durumda olmak
Fiil
son nefesine kadar dövüşmek/mücadele etmek.
(korku/hayret vb.'den) nefesi kesilmek.
son nefesine/ölünceye kadar.
soluk soluğa (heyecanla, telâşla vb.) söylemek /konuşmak, kesik kesik söylemek/konuşmak.
He gasped out the message.
nefesi kesilmek, nefes nefese olmak.
I came out of the water and gasped for breath.
özlemek, arzu etmek, hasretini çekmek.
soluk soluğa (heyecanla, telâşla vb.) söylemek /konuşmak, kesik kesik söylemek/konuşmak.
He gasped out the message.
soluk soluğa (heyecanla, telâşla vb.) söylemek /konuşmak, kesik kesik söylemek/konuşmak.
He gasped out the message.
(korku, hayret, aşırı heyecan vb. ile
hiii diye ses çıkararak) derin ve ânî nefes almak.
I gasped with/in surprise at the unexpected news.