çok sayıda, (bir) hayli, … larca.
a good few weeks: haftalarca.
You'll have to wait a good few weeks.
...'enlerin sayısı az değildir.
en ufak bir sağduyu olmamak
Fiil
en ufak bir ümit bile yok
…'den pek uzak değil, …'e yakın.
(a) zor/çetin/kirli iş, (b) amansız/merhametsiz davranılması gereken mesele.
ne gezer! ne münasebet! tam tersi. “
Will Ali win the race?” “Not a long chalk!”
eşit/denk değil, çok farklı, uymaz, benzemez.
The second half is not a patch on earlier sections:
İkinci parça öncekilere uymuyor.
not to be a patch on someone: birinin eline su dökememek.
evde yiyecek kırıntı olmamak
Fiil
bir nebze/zerre, zerre kadar, en ufak.
not a scrap of truth in what he says: söylediklerinde zerre kadar gerçek payı yok.
kasada metelik olmamak
Fiil
pek doğru bir davranış değil
zerre kadar gerçek yanı olmama
kabul ettireceği mazereti olmamak
Fiil
zırnık şansı olmamak
Fiil
Bildiklerimden başka bir şey öğrenmedim.
Çok da önemli birşey değil.
taş taş üstünde bırakmamak
Fiil
pek pahalı olmayan bir yer aramak
Fiil
sigara içmemeye yemin etmiş olmak
Fiil
suçsuz kararını duruşma sonunda bildirmek
Fiil
kirasını ödemediği için kiracıyı tahliye etmek
Fiil
kirasını ödemediği için kirayıcı tahliye etmek
Fiil
On para etmez.
I don't care a dime: Umurumda değil/bana vız gelir/bana ne/metelik vermem/bence farketmez.
not by a long chalk
Brit.- k.d. : hiç, asla, kat'iyen.
“Is he ready yet?” “No, not by a long chalk/shot.”
umursamamak, umurunda olmamak, aldırış etmemek, metelik vermemek.
parmağını bile oynatmamak
Fiil
hiçbir şansı olmamak
Fiil
aldırmamak, metelik vermemek, umursamamak, boş vermek.
karıncayı bile incitmemek.
kılına (bile) dokunmamak, nazik/kibar davranmak, hiçbir zararı dokunmamak. not harm a fly.
hiç şansı olmamak.
He hasn't a dog's chance.
dayanağı/mesnedi olmamak, tutar tarafı olmamak, mesnetsiz olmak, savunulacak/müdafaa edilecek tarafı
olmamak, kuvvetli delilden yoksun olmak.
meteliği olmamak, meteliğe kurşun atmak.
konuşmaya tenezzül etmemek, kibirinden kimse ile konuşmamak.
kâ'bına erişememek, eline su dökememek, (mukayese kabul etmeyecek derecede) aşağı olmak.
He cannot (= is not fit to) hold a candle to you: O sizin elinize su dökemez/kâ'bınıza erişemez/tırnağınız olamaz.
dokunmamak, ilişmemek, kendi haline bırakmak, kılı kıpırdamamak, ilgilenmemek.
hiç kıpırdamamak, kılı kıpırdamamak.
Don't move a muscle: Hiç kımıldama.
iyi/uygun/münasip değil.
It's not much of a day for a walk: Yürüyüş için pek uygun bir hava değil.
He's not much of a doctor: Pek iyi bir doktor değildir (Doktorluğu nafile; beş para etmez).
parmağını oynatmamak
Fiil
en ufak bir ihtimal dahi bulunmama
belli bir meblağın üzerinde kredi vermemek
Fiil
çok revaçta olan bir mal olmamak
Fiil
bir mevkii dolduramamak
Fiil
birinin eline su dökememek
Fiil
birkaç lira üstünde durmamak
Fiil
biraz uygunsuz kaçmak
Fiil
bir iş için uygun olmamak
Fiil
bir hikâyenin tek sözcüğüne bile inanmamak
Fiil
birine hiç faydası olmamak
Fiil
sır saklamak, sır vermemek, ağzını açıp bir kelime söylememek, ağzını sıkı tutmak.
I'll tell you the secret if you promise not to breathe a word of it: Ağzını sıkı tutacağına söz verirsen sana bir sır söyleyeceğim.
önem/metelik vermemek.
not to care a fig for: vız gelmek.
I don't care a fig (for) what you think/for your opinion.
talimatlarından zerre kadar ayrılmamak
evini kiraya vermemek
Fiil
bütün gece gözünü kırpmamak
birinin sözlerini boğazına tıkamak
Fiil
birinin sözlerini boğazına tıkmak
Fiil
... umurunda olmamak
Fiil
hiçbir şeyden hoşnut olmamak, daima aleyhinde bulunmak, herşeyi tenkit etmek.
yanında metelik bile bulunmamak
yüksek yerlerde başı dönmek
Fiil
adına beş parası olmamak
Fiil
kazanma umudu olmamak
Fiil
hiçbir iş yapmamış olmak
Fiil
iki gündür ağzına lokma koymamış olmak
Fiil
kara cahil olmak; hiçbir şey bilmemek; elifi görünce mertek sanmak.
iddialarını birer birer çürütmek, savunmasız bırakmak.
parmağını bile oynatmamak
(işi) kestirme yoldan halletmek, kestirip atmak, tereddüt etmemek.
hiç direnme göstermemek
Fiil
açıkçası, doğrusunu söylemek lâzımgelirse.
Not to put too fine a point on it, I didn't think your performance was very good.
bir yarışmada elimine olmak
Fiil
gözlerine uyku girmemek
Fiil
aldırmamak, aldırış etmemek, umursamamak, umurunda olmamak, istifini bozmamak, kılı kıpırdamamak, boş vermek.
birine yardım etmek için kılını kıpırdatmamak
Fiil
yaşama ümidi yok/ölümü yakın/ancak bir günlük/bir saatlik ömrü var.
beş para etmez, değersiz.
hiç değeri olmamak, değersiz olmak.
not worth a whoop: beş para etmez.
Her promises aren't worth a whoop: Onun vaadine güvenilmez.
herşeyden haberi olmak, hiçbir şey gözünden kaçmamak.
kanunun lafzına değil ruhuna riayet etmek
Fiil
kanunun lafzına değil ruh una riayet etmek
Fiil
,
a.s. Bir gül ile (veya çiçekle) yaz gelmez.
ikametgâhı bir ülkede olmayan şahıs
ikametgâhı bir ülkede olmayan şahıs
bir cümleden olmayan bir anlam çıkarmak
Fiil
(a) kımıldanacak yer yok (çok dar yer), (b) iğne atsan yere düşmez (çok kalabalık).