yarasına tuz sürmek, ıstırabını/üzüntüsünü artırmak.
(birinin) burnunu sürtmek, başına kakmak, kendi hatalarını hatırlatarak bir kimseyi cezalandırmak.
All right, I know I am wrong! You don't need to rub my nose in it/in the dirt!!
Fransızca'sını ilerletmek
Fiil
sinirlendirmek, sinirine dokunmak.
(a) güçlükle başarmak/idare etmek/geçinmek.
He's not a good student, he can only rub along in class. She was able to rub along on the money her father gave her by giving English lessons. (b) geçinmek, anlaşmak.
My wife and I seem to rub along (together) all right.
(a) masaj yapmak.
She is rubbing herself down after a swim. (b) silmek, zımparalamak, pürüzleri
gidermek.
rub the door down before you paint it.
sıkı fıkı olmak, hiç ayrılmamak, aralarından su sızmamak.
canciğer/senli benli olmak, aralarından su sızmamak.
damarına basmak, hoşa gitmeyen bir şeyi tekrarlayarak kızdırmak, canını sıkmak.
biriyle sıkı fıkı olmak
Fiil
(huy) çekmek/geçmek, (huyunu/tabiatını) almak, (baka baka) benzemek.
Some of his gall rubbed off on his son.
(a) silmek, silip çıkarmak, iptal etmek, yoketmek, gidermek, (b)
argo öldürmek, gebertmek, karartısını
kaldırmak, defterini dürmek.
cilâlamak, ovarak yedirmek.
eski borcunu ödemek için yeniden borç almak
Fiil
birini sinirlendirmek
Fiil
kızdırmak, sinirlendirmek, canını sıkmak, tepesini attırmak.
iyi kötü geçinip gitmek
Fiil
ovuşturmak, birbirine sürtmek.
He rubbed his hands together to warm them.
(a) parlatmak, cilâlamak.
The silver needs rubbing up. (b) tazelemek.
I must rub up my French.
işin içinden çapanoğlu çıkmak
Fiil
Meteliğe kurşun atıyor, meteliği/beş parası yok.
(nüfuzlu kimselerle) dostluk tesis etmek, samimî/içli dışlı olmak.